Anayasal kulisler böyle oluyor demek!..

A -
A +

Deniz Baykal gazetecilerin sorularını, "Saçma sapan işlerle uğraşmayı bırakın..." diye geçiştirmeye çalışıyor. Ama Deniz Baykal-Seyfi Oktay (Adalet eski bakanı) ve Seyfi Oktay-Fulya Kantarcıoğlu (Anayasa Mahkemesi üyesi) arasında cereyan ettiği iddia edilen ilginç ses kayıtları da ortalıkta dolaşıyor!.. Öyle anlaşılıyor ki, Anayasa değişikliği paketi henüz daha Meclis'te tartışılırken, birileri AYM nezdinde harekete geçmiş bile! Şayet doğru ise (Ki, şu ana kadar bu ses kayıtlarının gerçek olmadığına dair bir açıklama da yapılmadı. İ.K.) Deniz Baykal o günlerde genel başkan sıfatıyla Oktay'ı arayıp yönlendiriyor. O da hemen kulis faaliyetlerine girişiyor. Bu arada Seyfi Oktay'ın bakanlık müktesebatının ötesinde, "Alevi Dedesi" sıfat ve misyonu ile yargı alanında ve yargıçlar üzerinde; bilinenin fevkinde bir etkiye sahip olduğu da, malum ses kayıtları ile açığa çıkmış bulunuyor... Kantarcıoğlu, Oktay'ın müsteşar yardımcısı idi. Al sana ihsa-ı rey! Durum yeterince manidar. CHP'nin Anayasa Mahkemesi üzerinde âdeta abluka kurarcasına yürüttüğü bu faaliyetleri es geçmek mümkün mü peki? Bülent Arınç ve diğer bazı AK Partililerin AYM'ye yönelttiği eleştirileri, derhal yargıya müdahale olarak değerlendirenler; ne hikmetse Baykal'ın 367 ve daha sonraki 10 ve 42. madde değişiklikleri için, Mahkemeye yönelik tehdit gibi açıklamalarına hiç de ses çıkarmamışlardı... Demek ki, CHP ve yandaşları AYM zemininde ne yaparsa yapsın, hep normal karşılanıyor. Ama öbür tarafta en tabii bir eleştiri bile, neredeyse rejimi yıkma suçu sayılıyor! Bu trajikomik durumun izahını yapmak gerçekten zor. Lakin Baykal, Oktay ve bazı AYM üyeleri ile kimi HSYK azaları arasındaki ahbap-çavuş ilişkileri, bu olayları yeterince açıklıyor. Bize "rejim meselesi" diye yutturulmak istenen konuların, aslında bambaşka maksatlara dönük, pek farklı durumlar olduğu alttan alta sırıtıyor... Keza şu sıralarda devam eden bazı davaların duruşmalarında, YARSAV'ın eski ve yeni başkanlarının; bunlarla her zaman ittifak halindeki bir muvazzaf yargıcın ve kimi Ergenekon sanıklarının, mahkeme heyetini kuşatırcasına arzı endam etmesi de düşündürücü değil mi? Nedir, ne oluyor? Bu sayın savcılar ve yargıçlar ne yapmak istiyor? Bu şekilde kime güvenerek âdeta devlete meydan okuyorlar? Acaba bunlar, yalnızca görevini yapmaya çalışan Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya'ya hiç göstermedikleri ilgiyi, niçin mesela terör örgütüne üye olduğu iddia edilen İlhan Cihaner'e fazlasıyla, hatta teamülleri zorlayarak gösteriyorlar? Bütün bu gölgeli faaliyetler, rejimi koruma kılıfıyla izah edilebilir mi? Kusura bakmasınlar ama, hiç kimse buna inanacak kadar saf olamaz. Faş olan esrarengiz ilişkiler, deşifre edilen ses kayıtları; görüntüler, ilginç bilgi ve belgelerin mutlaka bir anlamı ve sonucu olmalı... Demem o ki, bunca delil ve dokümana rağmen, kimse hiçbir şey olmamış gibi davranamaz. Aksi halde gizli kapaklı işlerin önü hiç alınamaz... Yani bu kulisler fazlasıyla tehlikeli!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.