Türkiye'de "aydın" denen kesimin kahir ekseriyeti, olaylara dar açıdan bakma hastalığından bir türlü kurtulamıyor! Gazeteci Hrant Dink'in öldürülmesiyle ilgili olarak medyada yazılıp çizilenlere şöyle bir derli toplu şekilde bakılırsa; yukarıdaki hüküm cümlemizin haklılığı teslim edilecektir. Atılan başlıklara, yapılan yorumlara bakınız; pek azı dışında hepsi yüzeysel, duygusal ve peşin hükümlerden ibaret... Daha katil veya katiller yakalanmadan; deliller tam olarak toplanamadan, yani işin başı-sonu aydınlatılmadan, tahmin üzere birilerini suçlu sandalyesine oturtmak asla ve kat'a sonuç vermeyecek beyhude bir yoldur. Zaten şimdiye kadar da, buna benzer cinayetlerde hep aynı şey yapıldığı için herhangi bir neticeye varılamadı. Dikkat ediniz bütün karanlık olaylar, aradan geçen senelere rağmen askıda bekliyor. Bir kısmının fail veya zanlılarının yakalanmış olması da işi çözmedi!.. Zira maşayı tutan eli doğru olarak teşhis etmedikçe; olayın aydınlatılması mümkün değildir. Bunun altını kalın çizgilerle çizelim bir kere. Şu halde, cinayeti tanımlamak için kullanılan sloganların hepsi boşta kalıyor, çünkü; -Bütün cinayetler zaten hunharca ve canicedir. Dolayısıyla Hrant Dink olayı için söylenenler de tekrardan ibarettir. -Bu cinayetin kimleri sevindirdiği veya sevindireceği konusuna da iyi bakmak gerekiyor. Koca koca adamlar, akıllara ziyan yorumlar yapıyor... Aklı başında hiçbir Türk vatandaşı, Hrant Dink'in öldürülmüş olmasından dolayı sevinemez. Çünkü bu cinayetin en fazla Türkiye'ye zarar vereceğini düşünür. Olay duyulur duyulmaz konuşmaya başlayanlar, geçmişte Hrant Dink'in yazdığı yazılar, girdiği tartışmalar ve aleyhine açılmış olan bazı davaların duruşması sırasında yaşanan olaylardan yola çıkarak bir çırpıda sonuca varmaya çalışıyorlar. Oysa bu son derece yanlış ve sakat bir mantıktır. Büyük resme bakmak lazım. Ama böyle yapılmıyor. Dink'in avukatı, onun İstanbul Valiliğine çağırılıp bazı konularda bilgilendirilmesini dahi tehdit olarak değerlendirmişti. Ama, meselenin tam tersi cihette cereyan ettiğini, dün Vali Muammer Güler açıkladı. İşte böyle eksik bilgi, çürük belge üzerine yorum yapan o koca yazarları, yönetmenleri görünce; güya Vali Güler'den bilgi sızdırmak için Şarlok Holmesvari soru soran genç gazetecileri yadırgamıyorum. Neticede usta-çırak meselesi!.. Bu hadiseye konulan doğru teşhis; tecrübeli isimlerden geldi. Diyorlar ki: "Bu olay Türkiye'ye karşı bir operasyonun işaret fişeğidir..." Nitekim cinayetin ilk dakikalarından itibaren yabancı basında yapılan yayınlar, muhtelif çevrelerin verdiği tepkiler iyi incelenirse, bu olayın ne şekilde malzeme yapılmak istendiği derhal fark edilecektir. İşin esasını kaçırmayalım. İşin esası Türkiye'yi köşeye sıkıştırmaktır. Devletimizin bazı milli meselelerde alabileceği önemli kararları etkilemektir. Ülkeyi iç gerilime ve huzursuzluğa boğarak, dışa dönük manevra kabiliyetini zayıflatmaktır. Bu olayın fail ve planlayıcılarının içeride ve dışarıda olması fark etmez. Sonuç itibariyle hepsi, Türkiye'yi hedef tahtasına oturtmak isteyen merkezlere uzanır... Hrant Dink'le kişisel dostluğu, arkadaşlığı olanların cinayetin etkisiyle duygulanmaları ve duygusal şeyler yazmaları belki bir yere kadar anlaşılabilir. Ama mesele Türkiye açısından duygulara bırakılamayacak kadar ciddidir. Yani "Hepimiz Hrant'ız", yahut "Hepimiz Ermeni'yiz ..." türünden uçuk sloganlarla hiçbir yere varılamaz. Cevabı aranacak soru şudur: -Hırant Dink, gerçekten düşünceleri sebebiyle mi öldürüldü, yoksa birileri onu konumundan ve özelliklerinden dolayı, ülkemizi mahkum ettirmek üzere hedef mi seçti?..