Bâb­-ı â­li u­ka­la­sı...

A -
A +

Ziya Pa­şa "Ter­kib-i bend"le­rin­de pek çok ha­ki­ka­ti ve tec­rü­be­yi ga­yet öz­lü şe­kil­de ak­ta­rır. Me­se­la ga­ze­te­ci­le­rin dün­ya­sı ile il­gi­li ola­rak şöy­le der: "Bu­lun­dum ben da­hi dâ­ruş-şi­fâ-i bâb-ı âli'de/Fe­la­tun'u be­ğen­mez an­da ni­ce di­vâ­ne­ler gör­düm." Genç­le­rin de an­la­ma­sı için bu­gü­ne adap­te ede­lim: "Bâb-ı âli de­ni­len (akıl) has­ta­ne­sin­de de bu­lun­dum/(Ora­da) Ef­la­tun'u bi­le be­ğen­me­yen ni­ce akıl­sız­lar gör­düm." Evet, Bâb-ı âli uka­la­la­rı kim­se­yi be­ğen­mez. Da­ha doğ­ru­su ken­di­le­rin­den baş­ka kim­se­yi be­ğen­mez. Çün­kü her şe­yi an­cak on­lar bi­lir. Si­ya­se­ti, dip­lo­ma­si­yi, eko­no­mi­yi sa­de­ce on­lar bi­lir. On­la­rın kı­sa ak­lı­na yat­ma­yan hiç­bir şey, doğ­ru ve ge­çer­li ola­maz! Bu uka­la ta­ife­si, ken­di­le­rin­den baş­ka her­ke­si ca­hil, bil­gi­siz, gör­gü­süz vs. di­ye ni­te­ler. Oy­sa ken­di­le­ri, yaz­dık­la­rıy­la her gün ec­hel-uc-cü­he­lâ­dan ol­duk­la­rı­nı biz­zat ilan eder­ler. Ne var ki, bu­nun da­hi far­kın­da ol­maz­lar... Bun­lar ay­nı za­man­da, gırt­la­ğı­na ka­dar komp­leks için­de­dir! Bu ha­le­ti ru­hi­ye içe­ri­sin­de, şah­si­yet; ce­sa­ret, öz­gü­ven ve sağ­lam ira­de ese­ri olan her söz ve dav­ra­nı­şa aler­ji du­yar­lar, kin bes­ler­ler, vel­ha­sıl bir tür­lü ka­bul­le­ne­mez­ler! Zi­ra ken­di ka­rak­ter­le­ri hep edil­gen ol­du­ğu ve güç kar­şı­sın­da dai­ma eği­lip bü­kül­dük­le­ri için; baş­ka­sı­nın nor­mal bir dav­ra­nı­şı­nı haz­me­de­mez­ler... Me­se­la Tay­yip Er­do­ğan, bir Ame­ri­kan ga­ze­te­si­ne rö­por­taj ve­rir­ken, bir so­ru üze­ri­ne Oba­ma'ya; "Dik dur, ama kav­ga­ya gir­me..." tü­rün­den bir tav­si­ye­de mi bu­lun­muş... (Vay sen na­sıl olur da kos­ko­ca ABD Baş­ka­nı­na öğüt ver­me­ye kal­kı­şır­sın!..) di­ye akıl­la­rı sı­ra alay et­me­ye kal­kar­lar. Çün­kü on­la­ra gö­re, tav­si­ye­ler an­cak Ame­ri­kan ce­na­hın­dan ge­le­bi­lir! Uka­la­la­rın "Muh­tar bi­le ola­maz!.." de­dik­le­ri Tay­yip Er­do­ğan, al­tı se­ne­den be­ri; dost -düş­man her­ke­sin tes­lim et­ti­ği bir ba­şa­rı ile ül­ke­yi yö­ne­ti­yor. Hiç ol­maz­sa kü­re­sel ak­tör­le­re kar­şı, ez­ber bo­zan laf­lar da edi­yor. Me­se­la: "Siz­le­ri de nük­le­er si­lah­lar­dan arın­dı­ra­lım" di­ye­bi­li­yor... Pe­ka­la AB'nin iki­yüz­lü­lü­ğü­nü ce­sa­ret­le vur­gu­la­ya­bi­li­yor. Ya­ni şim­di­ye dek ol­du­ğu gi­bi, us­lu­ca din­le­mek ye­ri­ne; on­la­rın ho­şu­na git­me­ye­cek şey­le­ri söy­le­me ira­de­si­ni ser­gi­li­yor. El­bet­te her şey dört dört­lük de­ğil! Ne za­man ol­du ki? Gel­ge­le­lim Bâb-ı âli uka­la­la­rı­na gö­re, Er­do­ğan'ın her söy­le­di­ği, her yap­tı­ğı yan­lış... Ne­den? Çün­kü ken­di­le­ri gi­bi dü­şün­mü­yor! Er­do­ğan ağ­zı ile kuş tut­sa, yi­ne de on­la­ra ya­ra­na­maz. Uka­la­lar­da öl­çü, en­da­ze yok. Ken­di­le­ri­ni pek faz­la önem­se­dik­le­rin­den, her gün ipe sa­pa gel­mez saç­ma­lık­la­rı bi­le, fi­kir di­ye or­ta­ya sü­rü­yor­lar. Hem ca­hil, hem say­gı­sız­lar... Fü­tur­suz­ca ya­lan söy­le­ye­bi­li­yor­lar. Ya­lan­la­rı yüz­le­ri­ne vu­ru­lun­ca da, piş­kin­lik ya­pı­yor­lar. Ney­se ki, va­tan­daş ola­nı bi­te­ni dik­kat­le iz­li­yor. Ne­ti­ce: On­lar uka­la­lık yap­ma­ya de­vam et­sin. Ker­van yü­rü­yor!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.