"Baba Muhalefet Sahnede!.."

A -
A +

Bir internet sitesi (Heberx) haberi şu başlıkla vermişti; "Baba Muhalefet Demirel: "Türkiye iyi yönetilmiyor..." Herhalde Ana Muhalefet'in performansından memnun olmayacak ki, "baba muhalefet" bizzat muhalefet yapma ihtiyacı hissetti!.. Büyük Anadolu Vakfı'nın düzenlemiş olduğu; "2006 yılında Türkiye ve Dünya" konulu toplantıda konuşan Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, yine enteresan şeyler söylemiş. Mesela; "Türkiye'nin meselesi ekonomik değil, siyasidir ve yönetim meselesidir. Halkın rızasına dayanmayan hiçbir yönetim meşru değildir..." demiş. Sayın Demirel, onca tecrübesine rağmen, herhalde bilerek ve isteyerek elmalarla armutları, yani doğrularla yanlışları birbirine karıştırmış. Yukarıdaki cümlen, her kelimesi ayrı ayrı irdelenmeye muhtaç bir ifadedir. Ekonomi, siyaset, yönetim, halkın rızası ve meşruiyet... Siyaset hayatındaki lakaplarından biri de "Bir Bilen" olan Sayın Demirel, nasıl olur da bu kadar kavramı yan yana getirir de yanlış şekilde dizer? Onun politik üslubunu bilenler için aslında şaşırtıcı bir şey yok! Çünkü kendisi aynı kavramlara, farklı zaman ve mekanda, işine geldiği gibi, hem "yanlış" hem "doğru" hükmünü yüklemede mahirdir... Bu da "dün dündür, bugün bugündür" mantığının gereğidir. Yeri geldiğinde, "Bulun 226 oyu (Milletvekili sayısı 450 iken) düşürün hükümeti!" demiştir. Aynı şekilde, başbakan olarak kendisine görev verilmesi gerektiğine inandığı zaman, "Cumhurbaşkanı Meclis'te güvenoyu alabilecek kişiye hükümet kurma görevi vermelidir..." diye ortalığı ayağa kaldırmıştır. Ama aynı Demirel, 1998'de güvenoyu almaya muktedir durumdaki Tansu Çiller'e değil de, alamayacak durumdaki Mesut Yılmaz'a hükümeti kurma görevi vermiştir. Daha sonra da güven oyu alabilmesi için, Çiller'in lideri olduğu DYP'ye şöyle bir el atıp, bazı mebusları koparma inisiyatifini kullanmıştır!.. Keza aynı Sayın Demirel, merhum Özal'ın yüzde 36 oyla Çankaya'ya çıkmasına şiddetli reaksiyon göstermiş ve kendisini oradan indirmekle tehdit etmiştir. Fakat kendisi sadece yüzde 27'lik bir halk desteğine sahipken aynı Çankaya'ya çıkmakta bir mahzur görmemiştir. Hatta "Çankaya'ya çıkmaya mecburdum..." diye izahatta da bulunmuştur. İşte bütün bunları söyleyen ve yapan Sayın Demirel, bahse konu toplantıda şu felsefi sözleri de söylemiş; "Su ıslatır, ateş yakar, soğuk üşütür..." Bunları duyunca, bir zamanlar babaocağı memleketimde "cer"re çıkan ve artık rahmetli olmuş olan Şerif Hoca'nın tefekküre yönenlik lafları aklıma geldi!.. Bir toplulukta, Şerif Hoca'dan vaaz vermesini rica etmişler. O da hem hazırlıksız yakalandığı, hem de fazlaca bilgi sahibi olmadığı için, durumu idare etmek zorunda kalmış. Demiş ki, "Cemaat burayı iyi dinleyin, şayet bayır aşağı bir taş yuvarlanırsa, düzlüğe ininceye kadar durmaz. Aynı şekilde yüksek bir uçurumun başında, bir yün yumağını aşağıya doğru salarsanız, sonuna kadar çözülür ve dümdüz hale gelir... Eğer sofraya üzerinde tere yağı olmadan çökkeliği getirirseniz, nerede benim arkadaşım diye kıyamete kadar feryat eder!.." Şerif Hoca galiba başka şeyler de söylemiş ama, aradan uzun zaman geçti. Bana anlatılanlardan aklımda kalan yalnızca bu kadar. Görüyorsunuz, Sayın Demirel'in sözleri bize neleri çağrıştırdı. Neyse biz yine Türkiye'nin yönetim meselesine dönelim: Devam etmiş sayın Demirel; "Türkiye'de bugün 19 milyon insan yoksulluk sınırında, 30 milyon köylü büyük sıkıntılar içinde, 2.5 milyon kişi işsiz. Diplomalı işsizler büyük bir yekun teşkil ediyor..." Bunları sıraladıktan sonra hükümetlerin yaptıkları ile öğünmelerinin normal olduğunu, ama her şeyi kendilerinin yaptığını söylemenin doğru olmadığını belirtmiş ve bugüne kadar Türkiye'de yapılan hizmetlerin 59 hükümetin eseri olduğunu ilave etmiş. Doğrudur. Tam elli dokuz hükümet iş başına geldi şimdiye kadar. Ancak bütün hükümetlerin başarı veya başarısızlıkları birbirine denk mi? Yani ülkeyi siyasi veya ekonomik krizlere sokan hükümetlerle, krizden çıkaran hükümetleri aynı kefeye mi koyacağız? Bu hususu es geçiyor... Bir de sayın Demirel diyor ki, halkın yüzde 60'ının iradesi Meclis'te temsil edilmiyor. Bunun için de halk sokakta, kahvehanede ve meydanlarda konuşmak zorunda kalıyor... Bu da klasik bir Demirel demagojisi. Acaba, dünyada sandık başına gitmeyen seçmenlerin oyu hesaba katılarak mı değerlendirme yapılıyor? Bir ikincisi, aynı baraj sistemi ile sayın Demirel de pek çok kere sandığa gitmedi mi? Görülüyor ki, "baba muhalefet"in hesapları daha dikkatli yapması gerekiyor!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.