Bacalar... Zehirli Bacalar!

A -
A +

Merhum Necip Fazıl'ın "Bacalar" isimli şiiri çok enteresandır; "Görürüm, çıkmışlar kararmış çatılardan/Kemik bir kol nasıl fırlarsa mezardan/ Her an bir haberi kollarmış gibi yukardan/ Dipsiz maviliğin esrarını kurcalar/ Bacalar..." Şahsen yıllardan beri kolladığım bir haberi, nihayet dün bir gazetede (Radikal) okumanın sevincini yaşıyorum!.. Bacası tüten evler, içinde hayatın devam ettiği haneler olarak algılanır. Keza bacası tüten fabrikalar, santraller vs. ülke ekonomisindeki canlılığı ve onun zenginliğini simgeler. Peki ya zehir saçan bacalar? Onlar da hayatı sürdürmek yerine söndürmek veya süründürmek gibi bir görevi üstlenmiş gibi... Bu uzun sayılacak girişten sonra gelelim sevindirici habere. Yaklaşık on yıl önce Muğla'nın Yatağan ilçesine yolum düşmüştü. Oradan geçerken kirlilik haberleriyle dünyanın belli başlı termik santrallerinden olan Yatağan Termik Santralinin çevre üzerinde yaptığı tahribatı dehşetle seyretmiştim. İşte o günden beri Yatağan'ın ufuklarını karartan, ormanlarını kurutan, Yatağanlıların ciğerlerini çürüten o santralin zehirli kara dumanlar püskürten bacasının ne zaman gelişmiş ülkelerdeki gibi beyaz su buharı salacağını bekleyip duruyorum. Sık sık felaket seviyesine çıkan kirlilik yüzünden, Yatağan'da alarm verilmesi ve yöre sakinlerinin kitleler halinde hastanelere akın etmesi haberlerini gazete ve televizyonlardan izledikçe hep iç geçirirdim. Bu sıkıntı aslında yalnızca Yatağan değil, Türkiye'nin başka yerlerinde (Mesela Afşin-Elbistan...) kurulu termik santraller için de söz konusu! Sevindirici haber şu; 1994 yılında yapımına başlanan ancak yarım kalan ve bugüne kadar problem olmaya devam eden Yatağan Termik Santrali, baca gazı arıtma tesisinin tamamlanması konusunda yapımcı firma ile nihayet anlaşmaya varılmış olması. Anlaşmaya göre, dokuz ay içinde arıtma tesisi bitirilecekmiş. "Göle su gelinceye kadar kurbağanın gözü patlar" diye bir söz vardır. Ne yazık ki, bu anlaşma ancak mesele Avrupa Birliği İnsan Hakları Mahkemesine intikal ettikten ve oradan Türkiye'ye ceza verileceği anlaşıldıktan sonra sağlanabildi!.. Bu da bizim insan haklarına ve insan sağlığına verdiğimiz değer ile bu konudaki hassasiyetimizi açık bir şekilde ortaya koyuyor... Sözün burasında gelişmiş ülkelerdeki fabrika ve santral bacalarının durumundan da bahsetmek isterim. 1990 yılında, Rahmetli Turgut Özal'ın Başbakanlığı sırasında, Japonların İzmir Aliağa'da bir termik santral yapması konusunda anlaşmaya varılmıştı. Yap-İşlet-Devret usulüne göre yapılacak bu bir milyar dolarlık yatırımın finansmanını da müteahhit Japon firması temin edecekti. 1990 yılında bu meblağ çok büyük bir rakamdı. Ancak CHP'nin şimdiki Grup Başkan Vekillerinden Kemal Anadol'un başını çektiği bir grup, çevreyi kirleteceği gerekçesi ile bu santrale karşı çok şiddetli bir direniş göstermiş ve neticede söz konusu yatırım gerçekleşmemiş, Japon sermayesi de uzun müddet Türkiye'ye gelmekten imtina etmişti. Türk Japon Dostluk Derneği, yapılacak santralin çevreyi kirletmeyeceğini göstermek ve ispatlamak üzere bir grup gazeteciyi o yıl Japonya'ya davet etmişti. O gazeteciler arasında ben de yer almıştım. Japon EPDC firması, aynı santrallerden 16 tanesi kendi ülkesinde olmak üzere 24 adet inşa etmişti. Birçoğunu gezip görme fırsatını bulmuştuk... Santrallerde manzara özetle şöyle idi; Santral binasının etrafı tam manasıyla bir çiçek bahçesi idi! Santrallerden tahliye edilen külleri taşıyan kamyonların üzeri sıkı brandalarla örtülü idi ve araç tekerlekleri santral sahasını terk etmeden evvel tazyikli sıcak su ile yıkanıyordu. Santralden çıkan atık sular o derece arıtılıyordu ki, binanın altında aynı sulardan bir dev akvaryum yapılmış ve içinde çeşitli balıklar besleniyordu! Santralin bacasından çıkan dumanın yüzde 98.5'u ise sadece su buharı idi... Bu anlattıklarım Yatağan veya Afşin Elbistan sakinlerine masal gibi gelebilir. Ama ben gözümle gördüm, yanımda diğer gazeteci şahitlerim de vardı! Üstelik santral bacasının halk sağlığına zarar verici gazlar salmaması konusunda umumi bir denetim imkanı vardı. Santral binasının duvarındaki elektronik gösterge tablosunu belde halkı günün 24 saatinde kontrol etme şansına sahipti. Acaba bir gün Yatağanlılar da bu şansa sahip olabilecek mi?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.