Taraf Gazetesi, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nden; Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün yargılanması yolunu açmak isteyen kararına karşı, "Balans ayarı" başlığını attı. Son derece manidar... Zira Sayın Gül'ün Kürt meselesine dair, son günlerde dile getirdiği önemli açıklamalarla eş zamanda böyle bir kararın çıkmış olması sadece tesadüf olamazdı! Nitekim kimse bunu tesadüf olarak görmedi. Öyle ya, bunca tecrübeden geçmiş olan kamuoyu, o kadar da saf olamazdı... 1997'de Sincan'dan tankları geçirerek balans ayarı yapanlar, bir şey daha yaptılar. Askerî cemseleri yüksek yargı organlarının önüne göndererek, burada görevli yargıç ve savcıları Genelkurmay Karargahına alarak brifinglere tabi tuttular. Dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın aksi yöndeki uyarısına rağmen, yargıç ve savcıların çoğu, yargı bağımsızlığı ve yargıç tarafsızlığı ile katiyen bağdaşmayan bu brifinglere gittiler, üstelik brifing verenleri de ayakta alkışladılar... Mevzu çok derin olduğu için bazı tepe noktalara temasla geçmek zorundayız. "Durumdan vazife çıkarma"nın sadece askerler tarafından değil, bazı yargı mensuplarınca da benimsenip uygulandığı, daha sonra Refah ve Fazilet Partileri aleyhine açılan kapatma davalarında somut biçimde görüldü. Eh, ne de olsa yargı devrimcilerin elinde idi!.. Bunu Bülent Ecevit söylüyor: "Bugünün Türkiye'sinde yönetici kadrolar, özerk kuruluşlar, yargı organları geniş ölçüde devrimci ilerici unsurların elindedir...." (Bkz. Atatürk ve Devrimcilik, Shf. 106.) Yargıda son zamanlarda önemli kıpırdanmalar dikkat çekiyor. Yargıtay Kararı doğrultusunda, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi ve İstanbul 13. Ağır Ceza mahkemelerinin ayrı ayrı verdikleri kararlarla, aralarında irtibat görülüp birleştirilmesine karar verilen Danıştay Saldırısı ve Ergenekon Davası, bu çerçevede birleştirilmiş olduğu halde, Danıştya 5. Daire Başkanı Salih Er, başka "düş"ler görüyor!.. Kendisi hâlâ daha, o menfur saldırıyı başörtüsü meselesi ile ilişkilendirmeye çalışıyor. Çok tuhaf bir durum doğrusu... Diğer taraftan Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nden Cumhurbaşkanı ile ilgili çok spekülatif bir karar çıkıyor... Nitekim iki günden beri gelen tepkiler, bu kararın ne kadar tartışmalı olduğunu ortaya koyuyor. Mahkeme Başkanı Osman Kaçmaz, çok dikkat çekici biçimde maksadını aşan ifadeler kullanıyor. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanından "şüpheli" diye bahsediyor... Acaba spekülatif yaklaşımların altında provokatif niyetler de var mı? Zira Abdullah Gül hakkında, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, daha önce bu konuda takipsizlik kararı verilmiş. Keza daha önce açılmış olan tazminat davasında da, "Sayın Gül'ün imza yetkisi ve sorumluluğu olmadığı" gerekçesi ile beraat kararı verilmiş. Şu halde bu zorlama karar niye? Yoksa yeni bir kumpas mı söz konusu? Bakalım bu karar, "Şemdinli Davası"nda dönemin Kara Kuvvetleri Komutanını iddianameye dahil ettiği için, savcıyı meslekten ihraç eden YHSK'nın gözünden kaçacak mı?