"Barış kazanacak" ama...

A -
A +

Yazı günü dolayısıyla, Başbakan Erdoğan ve Leyla Zana'nın Cumartesi günkü görüşme ve Pazar günkü açıklamalarına dair düşüncelerimizi, bugün sizlerle paylaşmak mümkün oldu. Evet, "BARIŞ KAZANACAK..." ama bunun için de oluşması gereken şartlar var. Başbakan diyor ki: "Artık sağduyunun hâkim olmasını, bu kirli süreçten sağduyulu insanların ortaya çıkıp hakkı söylemesini istiyoruz. Bu ülkede kardeşlik hukuku içinde sorunların çözülmesini istiyoruz. Barış kazanacak, kardeşlik kazanacak. Bütün karanlık tezgâhları altüst edeceğiz..." Keşke Başbakanın düşündüğü ve temenni ettiği istikamette ve daha fazla gecikmeden, meselelerimizi hâl yoluna koyabilsek! Ne yazık ki bu işler kolay olmuyor. Ne zaman çözüme dönük kararlı ve gerçekçi adımlar atılsa, birileri hemen süreci sabote etmek için o kirli tezgâhları kuruyor. Cumartesi günü, yani Erdoğan ve Zana'nın bir araya geldiği gün, Türkiye bir faciayı kıl payı atlattı. Şayet tuzağa maruz kalan askerî araç (Kirpi), yeterince dayanıklı olmasaydı, maazallah bir düzineden fazla asker ve subayımızın hayatı bitebilirdi ve bahse konu görüşmenin yankıları başka türlü olurdu... Nitekim daha önce de, Başbakan'ın Ahmet Türk ile yapacağı görüşme, böyle kalleş bir saldırı ile gündemden düşürülmüştü. Sürecin ne kadar kırılgan olduğu ortada... Şu halde herkese büyük sorumluluk düşüyor. Leyla Zana'nın çağrısı yeterince dikkat çekici. Daha önce bu köşede, Zana'nın kişiliğine ve kendi çevresindeki etkinliğine dikkat çekmiştik. Lakin bu meselede, Zana'nın yalnız kalmaması lazım... Evet, kritik bir zamanda Zana, BDP'nin muhalefetine rağmen, hatta muhtemelen ona danışmadan böyle bir çıkış yaparak, tıkanan müzakere sürecine bir kapı açmak istedi. Bu münasebetle verdiği itidalli mesajlar da önemli. Her ne kadar gelen yoğun eleştiriler üzerine, Başbakanla olan görüşmeden sonraki açıklamalarında; tek taraflı bir yansıtma yapmış olsa da, silah yerine barışı vurgulayan yaklaşımı, bu dönemde çözüm için yardımcı olabilir. "Tıkanan sürecin önünü açmak için, daha kaç kuşak, kaç ölüm bekleyeceğiz? Bu topraklarda herkesin barışa ihtiyacı var..." diyen Zana, barış kavramının her şeyden önce 'uzlaşma' ve 'orta yolda buluşma' olduğunu, bunun için de, tek taraflı ısrar ve dayatmaların barışı getiremeyeceğini unutmamalı!.. Şayet çözüm ve barış için, ille de Abdullah Öcalan'ın ev hapsine alınmasını şart olarak öne sürüp durursanız, beri tarafta Türk halkının hissiyatının ve hassasiyetlerinin dikkate alınmadığı gerçeği, önünüze engel olarak çıkar. Yani çözüm için, dayatma ve olmazsa olmazlar değil, esneklik ve gerçekçilik sonuç getirir. Bu hususu dikkatten kaçırmamak lazım... Bölücü Örgüt, Leyla Zana'nın faaliyetlerinden çok rahatsız. Duran Kalkan'ın açıklamaları ortada! Asıl siyasi muhatap konumunda olmak isteyen BDP de hiç memnun kalmadı tabii. Ancak başlangıçtaki sert tepkiye nazaran, daha esnek bir tavır söz konusu. BDP, belki Leyla Zana'nın; bu çıkışıyla kendilerinin örgüt baskısından doğan etkisizliklerini aşma konusunda, bir opsiyon sağladığını da düşünüyor. Zana'ya, Kürt politikasında yeri olan Kemal Burkay, Şerafettin Elçi, Tarık Ziya Ekinci gibi başka isimler de katılmalı ve destek vermelidir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.