Başbakan'ın muhalefetle görüşme turları...

A -
A +

Başbakan Erdoğan dünden itibaren, kendi tarafından gelen taleple; terör meselesine çözüm arama-bulma sadedinde, muhalif siyasi partilerin lider ve yöneticileriyle görüşmelere başladı. Bu görüşmelerin her şeyden evvel sembolik ve psikolojik önemi var. Elbette kimse bu görüşmelerin yapılmasıyla, her şeyin şipşak yoluna gireceğini beklemiyor! Ama bu ülkede öncelikle, siyaset ve hükümet erbabının kendi aralarında oturup konuşma erdem ve cesaretini ortaya koyabilmesi gerekiyor. Zira bugüne kadar öylesine kopukluk yaşandı, taraflar arasına öyle duvarlar örüldü ki, parti liderlerinin bir araya gelmesi bile tek başına hadise oluyor... Günlerdir medya organları, bu görüşmelerin aynı ülke insanlarınca değil de, sanki hasım devletlerin liderleri arasında cereyan ediyormuşçasına bir hava pompalıyor. Tabiatıyla bu çok garip bir durum. Ne yazık ki, katlanmaktan başka da çaremiz yok. Çünkü hâlâ daha bir araya gelemeyen taraflar var. Keşke MHP ve BDP daha baştan kapıları kapatmasaydı. Keşke Tayyip Erdoğan, aynı şekilde bu partilerin genel başkanlarına da görüşme mektubu yazmış olsaydı. Hatta bir yolunu bulup bundan sonra da yazmayı düşünmelidir. Zira memleketin diyalog ortamına çok ihtiyacı var. Daha önce de defaatle yazdık; siyasi liderler, birbirlerinin yüzüne bakamayacak, karşılıklı el sıkışmayı dahi zorlaştıracak duruma getiren beyan ve ithamlardan, hakaretamiz ifadelerden kaçınmalıdır diye... Evet, bu görüşmeler böyle olağanüstü havalarda değil, normal şartlarda ve daha sık yapılabilmeli. Partiler arasında siyasi centilmenlik ve nezaket ortamı daima mevcut olmalı. Olmalı ki, bu görüşmelerin kalıcı ve faydalı sonuçları husule gelebilsin. Yoksa zorlamayla, kamuoyu baskısıyla, yahut sırf siyasi manevra maksadıyla vs. yapılacak görüşmelerden halkı tatmin edecek bir netice çıkmaz, çıkamaz! Erdoğan ve ekibi, dün DSP yöneticileriyle görüştü. Bugün SP ve BBP ile, yarın da CHP ile görüşmeler yapacak. Kemal Kılıçdaroğlu, görüşme öncesinde makul şeyler söyledi. Sayın Başbakanı dinlemek istediklerini, zira terörü bir ulusal mesele olarak gördüklerini açıkladı. Başbakanın vereceği bilgileri dinledikten sonra, duruma göre kendilerinin de önerilerini dile getireceklerini ifade etti. Toplumun da beklediği ve istediği budur zaten. Fakat bu diyalog ortamını zedeleyecek hal ve hareketlerden de kaçınmak lazım değil mi? CHP'li Kemal Anadol, dün Meclis'in 1 Ekim'e kadar çalışmasını isterken, Başbakan hakkında yine çok ağır ifadeler kullandı. Ne firavun benzetmesi kaldı, ne bar pavyon fedailiği, ne o ne o!.. Peki böyle bir üsluba gerek var mı? Anlamsız bir soru ama, yine de soralım: Bu üslubun siyasete ve ülkeye yararı var mı? Hayır, bin kere hayır! Bugün İktidar Partisi ile MHP ve BDP arasında diyalog ortamının bulunmaması, itici, kırıcı ve dışlayıcı üslubun hüküm sürmesindendir. Bunun kesinlikle hiç kimseye yararı yok. "Keskin sirke küpüne zarar verir", atasözümüzdür. Zararda ısrar etmek akıl kârı değildir. O halde el insaf! Ülkeyi gerilime sokan her sözün ve davranışın sahibine yükleyeceği vebal çok büyüktür.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.