"Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi." Kanuni Sultan Süleyman'ın yukarıdaki muhteşem sözü, başta okullar olmak üzere pek çok resmi dairenin duvarlarını süsler! Bizler de bilinçli veya bilinçsiz şekilde bu sözü sık sık okuruz, en azından bu söz gözümüze çarpar. Ama bir çok defa okuduğumuz veya çeşitli vesilelerle duyduğumuz bu sözün; derin manasını acaba ne kadar düşünürüz?! İnsanoğlu sağlığın kıymetini ancak onu yitirince veya yitirmeye başlayınca anlar... Ama sağlıklı iken, çoğumuz, sanki hiç hasta olmayacakmış gibi bir alışkanlık içindeyizdir. Vücudumuz bir şekilde alarm verene kadar, tahammül gücü konusunda gereken ihtimamı göstermeyiz genellikle... Bu konuda doktorların ikazlarına da pek fazla kulak asmadığımız açıktır!.. Öncelikle Sayın Recep Tayip Erdoğan'a, geçmiş olsun diyoruz. Belli ki, Başbakanımız da, ortalama Türk insanı gibi, kendi sağlığı konusunda yeterince hassasiyet gösteremiyor. Başbakanın zamanını programlayanlar ile onun sağlığının korunmasından sorumlu olanlar da, yüklendikleri görevin gereğini yerine getirmekte çok ve çeşitli sebeplerle zorlanıyorlar anlaşılan... Ama işte dünkü gelişme, bu konuda başta Sayın Erdoğan'ın kendisi olmak üzere, aile efradı ve tabii onun sağlığının gözetilmesinden sorumlu sağlık ekibini, her halde ve mutlaka daha dikkatli olmaya sevk edecektir. Bereket versin, dünkü rahatsızlık, hafif atlatıldı. Rahatsızlığın mahiyeti de gayet açık, sebepleri de nettir. Bu açıdan endişe edilecek bir durum yok. Ancak "Bir musibet bin nasihatten yeğdir." Sözü fehvasınca, buradan gerekli dersleri çıkarmak gerekiyor. Herhalde konunun ilgilileri ve uzmanları icap eden tedbirleri alacaktır. Dolayısıyla bu konuda, amiyane tabiriyle hariçten gazel okumanın da yararı yoktur. Tahmin edileceği gibi bu konuda pek çok şey söylenip yazılacaktır. Ama doğrusu, işi ehline ve yetkilisine bırakmaktır. Sadece bir hususun altını çizmekte fayda var. Türk siyasi tarihinde devlet yetkililerinin sağlık durumları sık sık tartışma konusu olmuştur. Son derece ağır ve stresli bir görev olan; başbakanlık veya cumhurbaşkanlığı makamındaki kişilerin sağlığı elbette yalnızca kendileri ve yakınlarını değil, bütün ülkeyi alakadar ettiği için, ister istemez kamuoyununderinden etkilemektedir. Yakın geçmişte Bülent Ecevit'in başbakan iken maruz kaldığı rahatsızlıklar, memlekette çok yoğun spekülasyon ve endişelere yol açmıştı. Aynı şekilde merhum Turgut Özal'ın görevleri sırasında geçirdiği hastalıklar ve vefatı hâlâ daha tartışma konusudur... Sözün kısası, devlet yetkilileri; herkesten daha çok kendi sağlıklarına ihtimam göstermek zorundadır. Güvenlik meselesine gelince; bu konuda da bilir bilmez pek çok kişi yorumlarda bulunuyor, görüşler ileri sürüyor. Lakin, başbakanlık koruma görevlileri, ne kadar eğitim almış olurlarsa olsunlar, neticede onlar da insandır ve hata yapabilir. Elbette onlardan daha soğukkanlı ve profesyonelce hareket etmeleri beklenir. Bunda hiç tereddüt yoktur. Ama profesyonel olmak, her zaman sıfır hata manasına da gelmez!.. Dünyanın başka yerlerinde de benzer konumdaki görevlilerin hatalarını hep görüyoruz. Mesela zaman zaman ABD Başkanının korunmasında ortaya çıkan zaaflar, medyaya konu olmaktadır. Avrupa'nın gelişmiş ülkelerinde de benzer durumlar görülebiliyor. Güvenliğin ap ayrı bir mana taşıdığı; adeta her şeyin güvenlik demek olduğu İsrail'de bile insanı şaşırtan güvenlik zaafları yaşanmıyor değil. Mesela bir önceki İsrail Başbakanı Ariel Şaron'un korumaları, bir seferinde onu ofisine götürmek üzere evine konvoyla gitmiş ve fakat Şaron'u konutunda unutarak yola çıkmış; neden sonra işin farkına varıp geri dönmüştür. Bu haber basına yansıdığında şaşırmayan kalmamıştı. Ancak olabiliyor demek ki... İnsan beşer, durmaz şaşar. Önemli olan hataları asgari seviyeye indirmektir. Bu olay şüphesiz güvenlik görevlilerini de daha dikkatli olmaya sevk edecektir. Yani burada da musibet, bizatihi bin nasihatten daha etkili olacaktır!..