Başbuğ olayının kökü elli sene öncesine uzanır...

A -
A +

Sadece devlet kademelerinde önemli görevlerde bulunan kişilerin değil, sıradan vatandaşların dahi, soruşturma ve kovuşturmalara maruz kalması hoş bir şey değil... Ne var ki, kimse de bundan azade değil! Genelkurmay başkanı da olsa, devlet başkanı da olsa; kamu düzeni ve hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde, bir gün kanun karşısında hesap verme durumunda kalabiliyor. Vatandaşlık hukuku bağlamında, esasen normal bir sonuçtur bu... Ancak bazıları, çeşitli mülahazalarla konuyu mecrasından saptırmak isteyince, toplumda zihin karışıklığı yaşanıyor. İlker Başbuğ'un tutuklanmasına, Kemal Kılıçdaroğlu ve Devlet Bahçeli'inin getirdiği yorum hukuken yanlıştır, siyaseten de dürüstçe değildir!.. Kılıçdaroğlu Türk yargı sistemindeki meşru mahkemeleri, çok yakışıksız biçimde hedef alıp; siyasi otoritenin isteği doğrultusunda hareket ettikleri ithamında bulunuyor. Bu yargıya açıkça bir saldırıdır... Devlet Bahçeli ise, kanun metninde yer alan tanımlarla yapılan bir suç isnadını, bambaşka bir zemine çekerek, işi TSK'nın bütününe yayacak kalıplara sokuyor ki, son derece yanlış ve tehlikeli bir yaklaşımdır. Oysa siyasi liderlerin daha dikkatli ve sağduyulu bir tavır sergilemesi gerekir... Başbuğ ve tutuklu diğer generallerin bugünkü durumu, elli küsur sene önce; siyasi rejime ölümcül bir virüs gibi bulaşan darbeci, vesayetçi zihniyetin bir sonucudur. 27 Mayıs Darbesi, başta dönemin genelkurmay başkanı Rüştü Erdelhun olmak üzere, tam 235 generali tasfiye ettiğinde, taa bugünlere uzanacak sürecin taşlarını döşemişti. Erdelhun Paşa Yassıada'ya götürülürken, elleri arkadan bağlı idi. Bin türlü hakarete uğradı. Bütün rütbeleri sökülerek er mesabesine indirildi... Çok daha beteri, 1950-1954 yılları arasında genelkurmay başkanlığı yapmış olan, İstanbul Milletvekili Nuri Yamut Paşa'ya yapılmıştı. Paşa'yı evinden almaya gelen subay ve astsubay, göğsündeki istiklal madalyasına bakmadan, biri tokat atmıştı; öbürü arkadan tekme vurmuştu... Nuri Paşa, Balkan Savaşında esir düşmüştü. Daha sonra I. Dünya ve Kurtuluş Savaşlarında görev almıştı. Erdelhun Paşa da öyle... Yani askerlikse askerlik, kahramanlıksa kahramanlık... Nuri Paşa, 1915 Sığıntepe Savaşında hayatını kaybeden on bin şehidin hatırasına anıt dikmek için, İstanbul'daki iki evini satacak kadar da kadirşinas bir insandı. Ne yazık ki, darbecilerin hakaret ve işkencelerine daha fazla dayanamayıp hapishanede öldü. Evet, Kılıçdaroğlu ille de uydurma mahkeme arıyorsa, kıytırık suçlamalarla Erdelhun Paşa'ya idam cezası veren Yassıada Mahkemesine baksın!.. Çok şükür bugün hiçbir tutuklu generale ne hakaret, ne işkence, ne de kötü muamele söz konusu. Kimilerinin kulp takmak istediği şey, hukuk devletinin yargı sisteminde devam eden, tabii bir muhakeme sürecidir. Keşke emekli orgeneral Mehmet İlker Başbuğ gibi, Mehmet Nuri Yamut Paşa da, normal şartlarda yargılansaydı da, işkenceden hayatını kaybetmese idi!.. Ne acıdır ki, elli küsur sene evvel, Mustafa Rüştü Erdelhun ve Mehmet Nuri Yamut Paşalara insanlık dışı muamele yapan cunta, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesine de sivil rejime müdahale etme hastalığını bulaştırdı. Bugünkü sıkıntılar hep o illetin yansıması...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.