Amerika Birleşik Devletlerinin yeni Dışişleri Bakanı Condeleezza Rice, iki gündür Ankara'da önemli temaslar yürütüyor. Görüşme konularının ana başlıkları belli... Irak, Kuzey Irak, Kerkük, PKK (KONGRA-GEL) terörü, İran ile ilgili iddialar, Suriye ile ilgili ABD'nin yaklaşımı ve âdet olduğu üzere Filistin meselesi!.. Bu görüşmelerden elle tutulur sonuçlar çıkar mı, yoksa diplomasinin zoraki nezaketi gereği taraflar birbirlerini dinlemiş gibi mi yapar? Bunu anlamak için çok da beklemeye hacet olmayacak. Ancak işin nirengi noktası, taraftarların birbirine olan güvenidir. İki taraf birbirine ne kadar güveniyor? Dahası iki tarafın yekdiğerine yaklaşımında objektif ölçüler mi söz konusu, yoksa (karşı taraf ne derse desin, ben bildiğimi okurum...) mantığı mı geçerli? Son iki buçuk yılda cereyan eden gelişmelere baktığımızda, ABD'nin ikinci seçeneği daha çok ön planda tuttuğu açıkça görülüyor. Yani misafir bakanın ülkesi, sürekli olarak kendi isteklerini dayatmaya çalışırken, Türkiye'nin en haklı taleplerini dahi hep göz ardı etmektedir. Belki de bu politikalar yüzünden olacak ki, son yapılan araştırmalarda; Türk halkının yüzde 87'si ABD'yi dost olarak görmüyor! Herhalde ABD yetkililerini düşündürecek bir durum... Bakınız, Savunma Bakanı Rumsfeld; tam da Bayan Rice'ın Ankara'ya geldiği sırada ne diyor: "Dördüncü Piyade Tümeni'nin Türkiye üzerinden Kuzey Irak'a girememesi talihsizlik olmuştur. Çünkü Kuzey'deki Sünni güçler savaştan hiç etkilenmedikleri için bugün direnişi devam ettiriyorlar..." Sizce bu sözler ne kadar inandırıcı olabilir? Bize kalırsa, Bayan Rice'ın selefi Powell'ın Birleşmiş Milletlere sunduğu deliller ne kadar doğru ise, bu da o kadar doğru! (Not; O delillerin gerçek olmadığı daha sonra bizzat Powell tarafından defaatle ifade edildi.) Bugün direniş en çok 'Sünni üçgen'de ve Bağdat'ın banliyölerinde hüküm sürüyor. Peki işgal harekatı sırasında en şiddetli çatışmalar Tikrit'te, Bakuba'da Felluce'de olmadı mı? Kuzey'de hiç savaş olmadı, çünkü o bölgede Kürtler zaten ABD askerlerine kucak açtılar... Bir tek Musul kalıyor, oraya da ABD askerleri Kürtlerle birlikte taarruz etti. Yani Rumsfeld'in iddiaları havada kalıyor. Ülkesi işgal edilen insanlar (işbirlikçiler hariç!) imkanları ölçüsünde direnmeye çalışır. Bu eşyanın tabiatındandır. Yine Bayan Rice'ın temaslarına dönecek olursak; herhalde Ankara'daki muhatapları, çiçeği burnundaki sayın bakandan bazı soruların cevabını kararlılıkla isteyeceklerdir. Rice'ın vereceği cevaplar, bazı noktaların daha netleşmesini sağlayabilir; Mesela: ABD gelecekte (önemli müttefik) olarak, Kuzey Irak'taki Kürt aşiretlerini mi, yoksa Türkiye Cumhuriyetini mi görüyor? Bir süreden beri Irak'taki gelişmeleri yorumlamaya çalışan bazı kalemler, nedense Türkiye'nin hep çıkmazda olduğunu veya çaresiz kalmakta olduğunu yazıp çiziyorlar... Hatta bazıları Türkiye Cumhuriyeti yetkililerinin bazı beyanlarını alaya alarak işin seviyesini de düşürüyor. Genelde sindirilmiş, ufku karartılmış kompleks sahibi taifeden olan bu yazarlar, ahkam keselim derken baltayı taşa vuruyorlar. Bunlara kalırsa, koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin eli kolu bağlı, yapacağı bir şey de kalmamıştır!.. Öyleyse bunca önemli yabancı devlet adamları, niçin Ankara'yı komşu kapısına çeviriyor? Barzani ve Talabani'nin hamasi nutukları bu kalemşorlar tarafından pek ciddiye alınıyor da, Erdoğan ve Gül'ün sözleri hep blöf olarak değerlendiriliyor. Bu ne sağlam mantık böyle? Hâlâ daha 1 Mart Tezkeresine takılı kalanlar, aradan geçen zamanda dünyada hangi dengelerin değiştiğini pek okuyamıyorlar galiba? "Ya bizimlesiniz, ya bize karşısınız..." diyen Bush bile, bu söyleminden vazgeçip dünya ile iş birliği yollarını ararken, Washington şahinlerinin önde geleni Bayan Rice; "Şimdi diplomasi zamanı..." diye işe başlarken, yukarıda düşüncelerini yansıttığımız kalemler de, ABD'nin sihirli değnekle her şeyi istediği gibi çekip çevireceğini zannediyor. Eğer böyle olsaydı, Irak'ta işler bitmişti. Oysa belki de, her şey daha yeni başlıyor. Ne Irak, ne Kuzey Irak, ne de Kerkük meselesi öyle bugünden yarına bitecek bir konu değil. Yani bu hamur daha çok su kaldırır. Bayan Rice'ın ziyaret maksadı da bu değil mi? İran meselesine bugünlük girmedim, zira o bambaşka ve uzun bir hikaye...