CHP Lideri Deniz Baykal son günlerde, üslubunu iyice sertleştirdi. Sayın Baykal'ın politik geçmişini biraz yakından izleyenler; onun öteden beri gerginliği tercih eden bir tarzı olduğunu iyi bilirler. Ancak şu sıralarda, Ana Muhalefet Lideri; o alışılmış tarzının da ötesinde sertlik ve gerginliği forse eden bir tavır sergiliyor... Görünüşte Erdoğan'ın Çankaya'ya çıkmasını önlemeye yönelik bir çaba söz konusu. Bunun için, meşru olup olmadığına bakılmaksızın her yola başvurmak gibi niyet seziliyor! "Erdoğan Cumhurbaşkanı olmamalıdır, oldurmayın!.." diyen Baykal; daha da ileri giderek, bu engelleme konusunda askeri cenahın devreye gireceğini de söyleyebiliyor. Güya zevahiri kurtarmak için bunun bir bilgi değil bir sezgi olduğunu belirtiyor ama; aynı Baykal, bu defa bir gün içinde ayrı ayrı üç tane emekli generalle görüşerek farklı bir hava da estirmeye çalışıyor... Zira bu emekli paşalardan biri, başında bulunduğu bir derneği, Erdoğan'a Çankaya yolunu kapatmak üzere eylemler yapma konusunda örgütlemeye çalışıyor ve bu konuda da CHP liderinden destek talep ediyor. Ama CHP lideri yine meşruiyeti kotarma peşinde ve "Öküz altında buzağı aramaya gerek yok..." diyor. Tamam anladık, öküz altında buzağı aramak iyi bir şey değil. Lakin bu yaklaşımınızı nasıl izah ediyorsunuz Sayın Baykal? Herkesin başına gelebilecek bir fiziki arızayı, bel fıtığı rahatsızlığını bile Çankaya yokuşu için polemik konusu yapıyorsunuz. Bütün bunlar acaba neden? Sebep yalnızca empoze etmek istediğiniz gibi, cumhurbaşkanlığı seçimi midir? Yani neticesi genel hatlarıyla belli olan iki aylık bir süreç için midir bunca gürültü patırtı? Eğer gerçekten öyleyse Deniz bey ve ekibi, bir kere daha stratejilerini gözden geçirmelidir diyesi geliyor insanın. Çünkü bunca canhıraş mücadeleye rağmen; hedeflenen sonuç hasıl olmazsa, başta Deniz Baykal olmak üzere, CHP üst yönetiminin çok zor durumda kalacağı meydanda. Siyaseti ve bütünüyle toplumu geren bu haşin siyasi üslubu; Parti Yönetimi yakın gelecekte sadece kendi tabanına değil, üyesi oldukları (Halihazırda bu üyelik de sorgulanıyor ya...) Sosyalist Enternasyonale de, Avrupa Birliği çevrelerine de, demokrasiye duyarlı bütün kesimlere de anlatmakta zorlanacaktır. Bütün yumurtaları bir sepete koymak gibi, şayet her şey 16 Nisan - 16 Mayıs arasındaki bir aylık sürece ve onun sonucuna göre hesaplanıyorsa; bilinmelidir ki bu hesap yanlış çıkacaktır. Bu hesabın yanlışlığı içerde genel seçim sandıklarından çıkacak sonuçlarla teyit edilecektir. Dışarı ile ilgili yansımaları da hem farklı, hem de uzun dönem etkili olacak şekilde hissedilecektir. Acaba Sayın Baykal ve kendisi gibi büyük siyasi tecrübeye sahip arkadaşları bu ihtimali hiç düşünmüyorlar mı? Cumhurbaşkanlığı seçimleri, bugüne kadar her seferinde gerginlik veya bunalım sebebi oldu. Bu doğru. Ama unutmayalım ki, gerginliğe oynayanlar sonuçta hep zararlı çıktı. Hele hele demokrasi dışı yöntem ve müdahalelere bel bağlayanlar büsbütün hayal kırıklığına uğradı. Yarım asırdan beri pompalanan "Rejim tehlikede, laiklik elden gitti, gidiyor!.." propagandası artık bayatladı. Zaten vatandaşlar da ilk günden beri bu propagandaya kanmadı. CHP yöneticileri ile, menfaatleri icabı onların safında yer tutan bazı dernek; sendika ve meslek kuruluşu yöneticileri, şartları zorlayarak şanslarını bir kere daha denemek istiyor olabilir. Fakat halkın demokrasi bilinci, antidemokratik niyetleri bertaraf edecek seviyededir. Bunu bilelim! Türkiye 57 sene evvel, tek parti döneminden çok partili hayata ve demokrasiye büyük bir adım attı. Aradan geçen zamanda, belli sürelerle demokrasiyi rafa kaldıran müdahaleler oldu. Lakin her seferinde sonucu milli irade tayin etti. Cumhurbaşkanlığı seçimi üzerinde, bazı kesimlerce yapılan akla ziyan yorumlar; doğrusu bugünkü Türkiye'ye yakışmıyor. Cumhurbaşkanın aynı zamanda "başkomutan olma" sıfatı öne çıkarılarak; Anayasanın düzenlediği seçim prosedürüne, askeri cenahı bir şekilde müdahil kılmaya kalkışmak, hangi aklın eseri?! "Bugüne kadar demokrasiye dört defa ara verildi ama, sonunda yine demokrasiye dönüldü. Önemli olan Cumhuriyeti korumaktır..." türünden hezeyan savuran bazı prof. etiketli kafalarla nereye varılabilir ki? En iyisi onları kendi hezeyanları ile baş başa bırakıp demokrasi yolunda devam etmek... Halkımızın istediği tam da budur.