Danıştay 2. Dairesi mensuplarına karşı kanlı saldırıyı gerçekleştiren failin, anında ve suç aleti ile birlikte yakalanması; nedense bazılarını memnun etmedi!.. Hatta rahatsız etti bile denebilir. Olayın ilk dakikasından itibaren, failin verdiği bazı şaşırtmacalardan (Mesela bir gazete kupürünü cebinde veya arabasında; derhal görülebilecek şekilde muhafaza etmesi vs.) yola çıkarak; hemen bir kesimi ve hükümeti hedef tahtasına oturtan ve ertesi günkü cenaze töreninde; bakanların tartaklanmasına gidecek kadar işlerin zıvanadan çıkmasına; verdikleri yanlış, kasıtlı ve sorumsuz beyanlarla zemin hazırlayanlar; işler istediği gibi gitmeyip bazı gerçekler ortaya çıkmaya başlayınca, tuhaf bir şekilde bu rahatsızlıklarını belli etmeye başladılar... Olaydan hemen sonra, ismi daha önce başkanlık için de söz konusu olan bir Danıştay mensubu, failin tekbir getirerek saldırdığını açıkladı. Bu beyan medyada da yer aldı. Zaten olayın hükümet aleyhine dönüşmesi için ilk fitili yakan açıklama da bu olmuştu. Oysa bizzat kurşunlara hedef olup yaralanan diğer bir bayan yargıç, saldırganın olay sırasında tekbir filan getirmediğini net olarak ifade etti. Peki "Saldırgan tekbir getirip ben Allah'ın askeriyim diye bağırdı..." şeklinde açıklama yapan öbür yargıcın maksadı neydi acaba? Kimse bu konuyu pek sorgulamadı. Ardından Deniz Baykal, çok tuhaf ve bir o kadar tehlikeli bir laf söyledi. O laf şu idi: "Siyasete kan bulaştı..." Baykal'ın niçin böyle bir ifade kullandığı bir türlü anlaşılamadı. Aynı Deniz Baykal, olaydan sonra yapılan soruşturmalarda gözaltına alınan kişiler arasında görülen bağlantılar hakkında da tuhaf bir açıklama daha yaptı: "Bunlar ıvır zıvır şeyler..." dedi. Oysa ortada dikkat çekici görüntüler, telefon konuşmaları, hatta birtakım itiraflar vardı. Tayyip Erdoğan'ın yıllar önce Gulbeddin Hikmetyar ile çektirdiği bir fotoğraftan yola çıkarak; onu bazı konularda peşinen mahkum etmeye kalkışan CHP lideri ve yardımcıları; nedense geçmişte pek çok vukuatı bulunan; şüpheli ve karanlık olaylarda adı hep geçen kişilerin her yerde el ele kol kola birlikteliğini gözler önüne seren, orta yerdeki bunca fotoğrafı, kamera görüntülerini, telefon konuşmalarını; "ıvır-zıvır şeyler..." diyerek 'ti'ye alıyor... Medyanın tutumunda da belirgin bir tuhaflık var. Meşhur Susurluk kazasından sonra, çeteler ortaya çıkarılsın diye "bir dakikalık karanlık" kampanyalarını her gün manşetten veren medya, ne hikmetse bu defa rahatsız edici bir suskunluk içinde. Hatta tersinden, sanki olayın aslının ortaya çıkmasını istemiyormuş gibi bir hava esiyor!.. Daha önce "kilit isim" diye gözaltına alınan, ancak mahkeme tarafından salıverilen bir eski ordu mensubunun durumu ile ilgili olarak verilen bazı haber başlıkları, malum tavrı yansıtıyor. Oysa bir şüpheli veya zanlının gözaltına alınması, tutuklanması, salıverilmesi; yargılama sürecinin tabii seyridir. Herhangi bir kişi tutuksuz da yargılanabilir, tutuklu da yargılanabilir. Hatta salıverildikten sonra tekrar tutuklanabilir... Yani soruşturma ve yargılama süreci bitmeden kesin bir hükme varmak yanlıştır. Bunun içindir ki, hakkında kesinleşmiş yargı kararı bulunmayan bir kimse suçlu ilan edilemez. Ancak şüpheli veya sanık olarak değerlendirilebilir. Ancak Danıştay'a saldırı olayında, bu yaklaşımın bazıları tarafından benimsenmediği görülüyor. Allah'tan saldırı olayının faili suçüstü yakalandı da, ipin ucu elden kaçmadı. Aksi halde bu olayı istismar edip başka maksatlar için de kullanmak isteyenler, kim bilir daha neler; ne provokasyonlar için zemin bulacaktı!.. Gelinen noktada, hem güvenlik ve istihbarat teşkilatına, hem de yargı mercilerine büyük görev düşüyor. Belli ki insanların kafasını karıştırmak için; bazı örtme ve saptırma operasyonları da yapılmak isteniyor. Bunun için bazı kişiler yem olarak ortaya atılıp, esas suçlulara zaman kazandırma metotları da uygulanabilir... Devletin emniyet kuvvetleri, bu tarz kurnazlıkları bilmeyecek veya beklemeyecek kadar tecrübesiz olamaz elbette! Ama bir kısım medyanın saptırma haberleri ortalığı bulandırabilir. Bu sebeple, şu sıralarda ortalıkta dolaşan enformasyon teyit ettirilmeden doğru kabul edilmemelidir. Son söz; umarız bu olay bütün yönleri ile aydınlatılır. Ama sureti haktan göründüğü halde, bunu istemeyenlere ne demeli?!.