1969 yılından beri Libya'nın başında olan, resmî unvanı ile "Libya Sosyalist Arap Halk Cemahiriyesi Halk Kongresi Genel Sekreteri" Muammer Kaddafi'nin siyasi üslubu, yaşantısı ve her hareketi; temelde şova, büsbütün aykırı davranış ve protest bir hayat tarzına dayalı!.. Bedevi çadırı da bu şovun ayrılmaz parçası ve en önemli simgesi... Kaddafi yurt dışı gezilerinde de bu çadırı beraberinde götürüyordu. Bu çadırı Paris'in ve Roma'nın ortasına kurduğunda, ilgili ülkelerin siyaset ve halk çevrelerinden tepkiler yükselmişti ama, Kaddafi hiç oralı olmamıştı. Tam tersine muhtemelen uyandırdığı ilgiden büyük keyif alıyordu! Öyle ya, reklamın iyisi kötüsü fark etmezdi!.. Aynı çadırı 2009'da ABD'nin New York şehrine de kurmak istemiş, ancak kamuoyundan gelen çok sert tepki yüzünden, ABD yetkilileri buna onay vermemişti. Kaddafi ülkesine gelen yabancı konukları da, mutat üzere bedevi çadırında karşılayıp ağırlıyordu. Mahut çadırın Türkiye ilgili de hayli olumsuz bir geçmişi var... 1996 Ekim ayında, dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan'ın Libya ziyareti sırasında, Kaddafi o çadırda diplomatik nezaketle ve devletlerarası ilişkilerin kural ve ciddiyetiyle hiç bağdaşmayan bir davranış sergilemişti. Türk heyeti ve basın önünde, Kaddafi; Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı, gerçek dışı ve ağır ifadeler kullanmıştı. Özetle Osmanlının Arapları, Türkiye Cumhuriyeti'nin de Kürtleri kestiğini (Evet, bu anlama gelen ifadeler kullanmıştı. İ.K.) söylemişti. O dönemde devlet bakanlığı görevinde bulunan Sayın Abdullah Gül de, heyette bulunuyordu ve Kaddafi'nin bu üslubundan rahatsızlığını açıkça belli etmişti. Sayın Erbakan'ın beklendiği şekilde aynı tonda cevap vermemesi, heyet üyeleri ve basın mensuplarında hayal kırıklığına yol açmıştı. Aynı görüşmede Kaddafi, Necmettin Erbakan'ı "Uluslararası Halk Komutanlığı Başkan Yardımcısı" diye de takdim etmeye kalkmıştı ki, o da işin bir başka vahim boyutu idi. Bahsettiği gibi bir teşkilat var mıydı, varsa neyin nesiydi? Belli değildi. Erbakan onuruna verdiği akşam yemeğinden sonra Kaddafi'nin şovu devam etti. Protokol görevlisi, heyeti ayağa kaldırarak (Erbakan hariç. İ.K.) Libya liderinin teşekkür konuşması yapacağını söyledi. Hayli uzun ve sıkıcı konuşmasında Kaddafi hep tavana bakarak konuşuyordu. Bazı dinleyiciler Kaddafi'nin ruh hali hakkında, ilginç yorumlarda bulundu. Kimisi onun haşhaş kullanıyor olabileceğini söyledi. Hakikaten tuhaf bir görüntüsü vardı! İş bununla da bitmedi. Ertesi gün görüşmeler fena halde tıkandı. Öğleden önce saat 11.00 gibi Nijerya'ya hareket etmemiz gerekirken, program uzadıkça uzadı. Heyeti uğurlamak üzere gelen bando takımı, ikide bir gayda çalıyordu ama, heyet bir türlü gitmiyordu! Resmî görüşmelerin dışında kalan iş adamları ve gazeteciler ile bürokratlar, hep birlikte bir binanın bahçesinde akşama kadar aç-susuz beklemiştik... Nihayet yatsıdan epey sonra, Tunus'un Cerbe adasına doğru yola çıkabildik. O zaman Libya'ya sivil havacılık ambargosu uygulandığı için, ancak kara ve deniz yolu ile ulaşım sağlanabiliyordu. Velhasıl çok gerilimli ve yorucu bir gezi olmuştu... "Çadır Olayı" o dönemde, beklendiği üzere iç politikada da büyük reaksiyonlara yol açmıştı. Medyanın olayı köpürtmesi siyasi atmosferi büsbütün dalgalandırmıştı. Hatta geziyi izleyen tecrübeli bir gazeteci, Erbakan'ın başbakan olarak o haftayı bile tamamlayamayabileceğini söyledi. Diğer meslektaşların aksine, ben olayı daha soğukkanlı karşılamak gerektiğini, Kaddafi'nin şov yaptığını ifade ediyordum. Nitekim Libya'da uzun müddet görev yapmış bir emekli büyükelçi de o geziye katılmıştı ve Kaddafi'nin bu davranışının fazla ciddiye alınmaması gerektiğini telkin ediyordu. Ama iş orada kalmadı. Muhalefet bu olayı fazlasıyla kullandı. Koalisyonun DYP'li bakanlarından Mehmet Ağar, buna tepki olarak istifasını verdi... Netice, çöl hayatının ayrılmaz bir parçası olan bedevi çadırı, Kaddafi tarafından sevimsizleştirildi. Ama, kendisi de tarih olmak üzere!