Belge ve kâğıt parçası...

A -
A +

Dört buçuk aylık fasıladan sonra yine o mahut 'BELGE', yani 'İRTİCA İLE MÜCADELE EYLEM PLANI' konuşuluyor. Üç günden beri yazılı ve görüntülü medyada sirküle edilen o kadar çok haber, yorum ve teferruat var ki... Esasen son on iki seneden beri, askerî cenahtan sadır olan ve irtica konusu etrafında dönüp dolaşan, görüntülü, sesli ve yazılı o kadar bilgi, belge, iddia, itham, muhtıra vs. klasik ve modern-post modern ürün gördük ki, artık kanıksadık!.. Sadece bir tek bu son belgeye takılıp kalmak yanlış ve eksik olur. Bir de şu noktaya işaret edelim: Son beş yıldan beri, TSK'nın beyni ve kalbi olan Genelkurmay karargâhından dışarıya sızan, sızdırılan o kadar çok bilgi ve belge (Mesela E. Org. Yaşar Büyükanıt ve ailesi hakkında bir kısım internet sitelerinde yer alan bilgi ve belgeler...) müşahede edildi ki, yalnızca bu durum dahi tek başına müthiş bir meseledir... Zira çok uğraşılmasına rağmen, bu sızma ve sızdırmaların önlenememesi açık bir zaaftır. Neyse işin bu yanını ilgililere bırakıp, bazılarının "KAĞIT PARÇASI" diye hafife aldığı ve bizim de aynı şekilde değerlendirmemizi istediği "BELGE"nin mahiyetine dönelim. Usul yönünden, bu belge ile ilgili kesinleşmiş mahkeme kararı hasıl oluncaya kadar, konu hakkında sorumluluğu bulunma ihtimali olan herkes, "şüpheli" konumundadır. Ancak... Bazen usule takılıp kalmak esası kaçırmaya sebep olabilir! Belgenin ıslak imzalı orijinal halinin, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına intikal etmiş olması ve savcılık makamının talebi üzerine Adli Tıp Kurumu'nda yapılan kriminal inceleme sonrasında, bahse konu imzanın, (daha önce de bu belgenin fotokopisindeki imzaların kendisinden sadır olduğu; yine emniyet, jandarma, TÜBİTAK ve Adli Tıp Kurumu uzmanlarınca tespit edilen) Kurmay Albay Dursun Çiçek'in eli mahsulü olduğunun belirlenmesi, her yönüyle bir kırılma noktasıdır. Bunun altını çizelim. Bu safhadan sonra artık hiç kimse, hiçbir şey olmamış gibi davranmaya kalkışamaz!.. Elbette işin yargı boyutu kendi mecrasında yürüyecektir. Ama bir de konunun idari ve siyasî tarafı var... Bugüne kadar, TSK'ya mensup şüpheli ve zanlılar hakkındaki soruşturma ve kovuşturmalara, kurum tarafından bir biçimde müdahale edildiği bilinmiyor değil. Herhangi bir devlet memuru hakkında bir iddia varit olduğu zaman, ilk iş olarak, soruşturmanın selameti bakımından o memur hakkında geçici olarak işten el çektirme kararı alınır. Albay Dursun Çiçek için hiç de böyle olmadı. Tam aksine, prosedür zorlanarak tutukluluk hali sona erdirildi! Anılan şahsın üstü konumundaki bir tuğgeneralin de, tümgeneralliğe terfi ettirildiği öne sürülüyor... Bu belgeye "sadece bir kâğıt parçası..." diyen Genelkurmay Başkanının durumuna gelince: Neyse ki, "Belgenin gerçek olduğu ortaya çıktığında gereği yapılır..." diye bir ihtiyat payı bırakmıştı. Ya onu da bırakmasaydı! Hatırlayalım, Org. Başbuğ, Poyrazköy'de ele geçirilen mühimmat için de; "Bunlar TSK'nın envanterinde değil..." demişti. Ama daha sonra, bunun tersi ortaya çıkmıştı. Şimdi soru şu: Org. Başbuğ'u kimler, niçin böyle yanıltıyor? Cevap en çok Sayın Başbuğ'u ilgilendiriyor!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.