Türkiye'de önemli insanlar vefat ettiğinde; tabii olarak onu tanıyan, beraber çalışan ve düşüncelerinden veya icraatından etkilenen hemen herkes, kendi penceresinden değerlendirmeler yapar, yapmaya çalışır... Türk Milleti çok duygusal olduğu için; genellikle o kişi hakkında hep müsbet şeyler (Hatta bazen abartıya varan ölçülerde) söylenir ve yazılır. Bir de "Ölünün ardından konuşulmaz" sözü fehvasınca, insanlar artık dili dönmeyen biri hakkında, doğru da olsa; hoşa gitmeyecek şeyleri seslendirmek istemez. Burada gözetilen hassasiyet; elbette hem ölünün hatırasına saygı hem de geride kalan akrabalarının rencide edilmemesidir ki, her iki yönden de doğru davranış biçimleridir. Ancak bir ülkenin siyasetinde ve yönetiminde çok mühim roller oynamış, memleketin geleceğini dahi etkileyen kritik kararlara imza atmış kişiler hakkında; tam ve doğru değerlendirmeler yapılmazsa; hem tarihin kanunlarına; hem de ilgili ülkenin gerçeklerine yönelik yanıltma ve saptırma temayülü doğar ki, böyle bir durum bizi yanlış sonuçlara götürür!.. Bülent Ecevit'in ardından; siyasi yoldaşları, arkadaşları, rakipleri yukarıda işaret ettiğimiz saiklerle, yalnızca onun siyasi hayatındaki başarılarını ve olumlu yönlerini konuşuyorlar. Ama, elbette saygı kuralları içerisinde ve fakat objektif ölçüde, terazinin her iki kefesine de bakmak gerekir. Aksi halde eyyamcılık yapılmış olur. Sadece yazar olarak değil, Ecevit'in "Karaoğlan" ve "Kıbrıs Fatihi" diye ünlendiği yıllarda; Adalet Partisi'nin gençlik kollarında siyaset yapmış bir kişi olarak da, madalyonun her iki tarafına bakmak gerektiğine inanıyorum! Öncelikle Ecevit'in başarı hanesine bakalım: Şüphesiz çok başarılı bir siyasetçi idi. Bu başarısıdır ki, onu tam elli sene aktif siyasetin en üst katmanlarında tutmuştur. Polemik yönü ağır basan hitabet kabiliyeti, onun siyasi başarısındaki en önemli etkenlerden biri idi. Bunun yanında inandığı ilkeler doğrultusunda gösterdiği sebat ve yeri geldiğinde o ilkeleri savunmak için ortaya koyduğu kararlılık; Bülent Ecevit'i farklı kılan bariz hususiyetlerdi. 12 Mart Muhtırasına ve 12 Eylül İhtilaline karşı sergilediği cesur tavrı, akranı olan pek çok siyasetçi maalesef ortaya koyamamıştır... Bu konularda hakkını teslim etmek gerekir. Ecevit'in hedefe ulaşmadaki kararlılığı, onu İsmet İnönü gibi, bir dönem CHP'nin her şeyi olan tarihî bir şahsiyet karşısında başarıya götürmüştür. Onun muhalefetine rağmen, önce CHP'ye genel sekreter, daha sonra onu devirerek genel başkan olabilmiştir... Terazinin her iki kefesine bakmak... Bülent Ecevit, 1954'te CHP'ye katılmış. 1957'de milletvekili, 1961'de koalisyon hükümetinde çalışma bakanı oldu. Yıldızının parladığı dönem de bu bakanlık yıllarıdır. 1961 Anayasasının getirdiği yeni düzenle, sendikalar kanunu; toplu iş sözleşmesi, grev ve lokavt kanunu ve sosyal güvenlikle ilgili düzenlemeler, ona "Halkçı Ecevit" lakabını kazandırmıştır. Ecevit'in en önemli özelliklerinden biri de; fırsatları iyi değerlendirmeyi bilmesidir. Mesela; 1974 yılındaki Kıbrıs Barış Harekâtı'nın sonuçlarını, oya tahvil etmeye çalışmıştır. Çünkü o yıllarda, taraftarları onu "Kıbrıs Fatihi" olarak lanse etmiştir. 1977 yılındaki erken seçimlerde; CHP'nin şimdiye kadar aldığı en yüksek oy oranını elde edebilmiştir. Ecevit'in bu siyasi başarıları, elbette öncelikle daha çok şahsına ve partisine matuftur. Ancak ülke açısından baktığımızda; Ecevit'in siyasetteki başarısını, ülke yönetiminde tekrarlayamadığı ortadadır!.. Dürüst ve ilkeli Ecevit'in, aynı zamanda, partisinden koparılan 11 milletvekiline 11 bakanlık vermek suretiyle; "Güneş Motel Hükümeti" diye anılan değişik bir kabineyi kurduğunu da unutmayalım. Onun başbakanlığı ikinci defa devraldığı dönemde; Türkiye, savaş yıllarında bile yaşamadığı yokluk ve kuyruklarla yüz yüze gelmiştir... Yaşı müsait olanlar, o günleri iyi hatırlarlar. Fırsatları iyi değerlendirebildiğini belirtmiştik. 1999 yılında azınlık hükümetiyle iktidarda iken; bölücü örgütün başı Öcalan'ın yakalanmasını, kısa süre sonra yapılan seçimlerde partisi hesabına oya çevirmesini bilmiştir. O gün Türkiye'nin Öcalan'ı yakaladığını ilan eden aynı Ecevit, daha sonra; "Amerikalılar Öcalan'ı bize niye teslim etti, hâlâ anlayamadım!.." itirafında bulunmuştur. Yani demem o ki, Ecevit için "Büyük Devlet Adamı" övgülerini düzerken; öbür taraftan da cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik krizinin de yine onun devri iktidarında patladığını, 1978'de ayağımıza gelen AB üyeliği fırsatını; onun "Onlar ortak biz pazar olmayacağız..." ileri görüşlülüğü(!) ile kaçırdığımızı filan unutmayalım!.. Neticede her fani gibi o da ölümle tanıştı. Hakkında en doğru hükmü tarih verecektir. Yakınlarına ve sevenlerine başsağlığı dilerim.