Pazar günleri daha hafif yazılar yazmak için, ne kadar zorlasak da olmuyor!.. Gündem o kadar yüklü ki, tatil filan dinlemiyor. Önce talihsiz komşu ülke Irak'tan iç paralayıcı bir manzara: Üç kadın... 31 yaşındaki Vassan Talip, 25 yaşındaki Zeynep Fadıl ve 26 yaşındaki Lika Ömer. Üçü de işgal altındaki ülkede güya yargılanmış ve idama mahkum edilmişler... Cezalarının bugün yarın infaz edilmesi bekleniyor! (Belki de siz bu satırları okurken infaz edilmiş olacaklar!..) Birleşmiş Milletler, Uluslararası Af Teşkilatı, Avrupa Birliği ve sayısız sivil toplum kuruluşu devreye girmiş ama; bugüne kadar bu zavallı kadınların durumu ile ilgili olarak bir ilerleme sağlanamamış... Zeynep üç çocuğu ile, Lika da bir çocuğu ile birlikte Kazımıye hapishanesinde tutuluyor. Vassan ve Zeynep, Iraklı Güvenlik mensuplarının öldürülmesine karışmaktan, Lika da adam kaçırmaya yardım etmekten dolayı suçlu bulunmuş. Avukat dahi tutamadıkları için mahkeme kararını temyiz edememişler. Temyiz etseler bile sonuç değişir miydi?! Irak'ın hali tam bir felaket. İnsan hayatının hiç mesabesine indiği bir yer. Bir Amerikan askerinin hayatını kaybettiği olaya karıştılar diye, bu zavallı kadınlar idam cezası alıyor. Ama daha önce Irak'ta ev basıp; anasını, babasını ve küçük kız kardeşini öldürdükten sonra, 14 yaşındaki kıza tecavüz edip öldüren ve suç delillerini yok etmek için de zavallı kızın cesedini yakmaya çalışan ve suçlarını itiraf eden ABD askerlerinden biri, müebbet hapse, diğeri de 100 yıl'a mahkum edildi. Yani silahsız ve korumasız; üstelik ikisi küçük yaştaki kız çocuğu, biri de kadın olmak üzere dört tane sivili hunharca öldüren, birine tecavüz ettikten sonra katledip cesedini yakan savaş halindeki askerler idam edilmediler... Ama bu üç kadın, olayın asli faili olup olmadıkları bile tam belli değilken, sırf hadiseye karıştıkları iddiasıyla idam cezasına çarptırılıyorlar! Kaldı ki, sanık kadınlardan biri dava konusu olay sırasında yurt dışında olduğunu ifade ediyor. Bu yargısız infazları durdurabilmek için Başbakan Tayyip Erdoğan da dahil, birçok kişi ve kurum Irak hükümeti nezdinde teşebbüslerde bulundu. Bakalım zavallı kadınların hayatı kurtulabilecek mi? İşte size trajedi. İşgal altındaki bir ülkede, insanların yerli ve yabancı eller tarafından hangi zulümlere uğratıldığına dair, yürek parçalayıcı bir örnek. Yüzlerce, binlerce örnekten sadece biri!.. Evren aslında ne demek istedi? Kenan Evren... Emekli orgeneral, Genelkurmay eski başkanı, Türkiye'nin Yedinci Cumhurbaşkanı... 1980 yılında ihtilal yapıp, "Kürtçe konuşmak yasaktır!.." diye karar alan Milli Güvenlik Konseyi'nin başkanı. Tam 90 yaşındaki Sayın Evren'in başka sıfatları da var ama, hepsini saymaya gerek yok. Söylediklerine bakalım: Kenan Paşa olarak 20. yüzyılın son çeyreğindeki söylem ve eylemlerinin tam tersini seslendiriyor bu defa!.. Aslında çeyrek yüzyıl önceki yanlışlarını düzeltmeye çalışırken, bu defa da yanlış anlaşılıyor. Koskoca Kenan Evren, bir kesim tarafından bölücülükle vs. itham ediliyor. Ne kadar garip bir durum. Kenan Evren bu ülkenin bölünmesini filan istemiyor. Federal bir yapılı bir Türkiye de istemiyor haddizatında... Ama derdini bir türlü anlatamıyor işte! Keşke paşamız sekseninden sonra resim yapacağına biraz hitabet çalışsaydı. Sayın Evren, "Bölge Valilikleri" olarak ifade edilmesi gereken yapıya "Eyalet" deyiverdi. Ondan sonra da ortalığı toz duman kapladı. Zaten hep öyle olur. Ülkemizde meseleler, tam olarak ne olduğu anlaşılmadan tartışılır. Bu garabet bize mahsus. Bu saatten sonra Kenan Evren istediği kadar sözlerini tavzih etmeye çalışsın, kimseye sesini duyuramaz. Gümbürtü koptu bir kere! Bir müddet herkes diğerini duymadan bağırmaya devam edecek. Sonra da, daha önceki pek çok mesele gibi unutulup gidecek. Burada tirajikomik olan; bir zamanlar, ihtilal ve sıkıyönetim şartlarında susturulan ve baskı gören ve dolayısıyla Kenan Evren'e diş bileyen bazı kişilerin, şimdilerde onun düşünce hürriyetini savunur hale gelmeleri... Ve bir zamanlar pek çok kimseyi "hain ve bölücü" olarak hedef alan Evren'in, bu defa kendisinin benzer sıfatlarla anılır hale gelmesidir. Ne demişler; Burası Türkiye çelebi, olur böyle şeyler netekim!..