Cemiyet-i Akvam (Kavimler Topluluğu); Birinci Dünya Savaşının galip devletleri tarafından, sözüm ona dünya barışının korunması ve bir daha böyle büyük bir felaketin yaşanmasının önüne geçilmesi maksadıyla, 1919 yılında kurulmuştu. Ne var ki, sadece 20 yıl sonra; yani 1939'da ikinci büyük savaşın alevleri dünyayı sarmaya başlamıştı bile. Daha kuruluş safhasında pek çok zafiyeti bünyesinde taşıyan Cemiyet-i Akvam da böylece tarihe karıştı. Onun yerine 1945'te; geçmiş tecrübeler de değerlendirilerek, nisbeten daha güçlü ve donanımlı bir şekilde, Birleşmiş Milletler Teşkilatı kuruldu. Ancak Soğuk Savaşın sona ermesinden, yani Sovyetler Birliği'nin yıkıldığı 1990 yılından bu bu yana Birleşmiş Milletler, gelişmelerin peşinden sürükleniyor... Tek Süper Güç olmanın fütursuzluğu ile, dünyayı burnundan yakalayıp peşinden sürüklemeye yeltenen ABD'nin tahakkümünde; BM artık tamamen iflas etmiş bir vaziyette. Aslında bu iflasın ilanı, BM üyesi bir bağımsız devlet olan, yani güya sınır dokunulmazlığı bulunan Irak'ın Amerika ve İngiltere tarafından işgali ile birlikte yapılmıştı!.. Şimdi de bir başka BM üyesi olan Lübnan; aynı şekilde işgal tasallutu altında. Ayrıca burada savaşın yanında, insanlık ve savaş suçları işleniyor! İsrail, Cenevre Konvansiyonuna göre yasak olan misket bombası kullandığını itiraf ediyor. Sadece misket değil, başka kimyasal bombalar da kullanıyor... Bunun ispatı da cesetleri kömür hale gelen İzzettin ailesinin 11 ferdinin kalıntıları. Ama bunları kim soruşturacak? Zaten ABD de, Irak'ta Felluce'de; kimyasal silah kullandığını kabul etmemiş miydi? Ona bir şey soran oldu mu? Sorulabilir miydi?! Şimdi bütün dünya İsrail'in Lübnan'ın güneyindeki Kana köyünde yaptığı vahşi katliamı (37'si çocuk 56 ölü!) konuşuyor. Ama Birleşmiş Milletler bunu dahi kınamaktan aciz. Hoş, kınasa ne değişir ki! Daha bir hafta önce, İsrail bizzat BM görevlilerini bilerek ve isteyerek hedef aldı ve dört tanesini öldürdü. BM kendi mensuplarına sahip çıkamadık ki... İşte bu yüzden de, İsrail rahatlıkla katliam ve işgale devam ediyor. Bakınız İsrail, yedinci defa Lübnan topraklarına saldırı ve işgal harekâtını gerçekleştiriyor. Kana köyünde daha önce de sivil katliamı yapmıştı. 18 Nisan 1996'da, Kana'daki mülteci kampına yaptığı bombardımanda yine çoğu kadın ve çocuk, tam 109 kişiyi katletmişti. BM o zaman da aciz kalmıştı... Tıpkı iki yıl önce Filistin'deki Cenin Kampında İsrail'in yaptığı soykırıma seyirci kaldığı gibi. Hatırlanacağı üzere, İsrail Cenin Katliamının BM tarafından incelenmesine dahi izin vermemişti!.. Kimin desteği ile? Tabii ki, Amerika'nın. Şimdi Amerika, Suriye ve İran'ı Hizbullah'a füze desteği vermekle suçluyor. Ama aynı ABD, İsrail'e "Bunker Buster" gibi korkunç bomba ve füzeleri hesapsız ve sayısız olarak vermeye devam ediyor. Bu da "BOB" ve "Yeni Düzeni"nin icabı oluyor herhalde! Dün bir Lübnan vatandaşı, bombalanan Kana köyünden Bush'a şöyle sesleniyordu: "Burada Hüzbullah gerillaları yok. Onlar, Marun Ras'ta, Bint Cubeyl'de İsrail askerleri ile göğüs göğüse savaşıyor. Peki İsrail buralardaki çocukları niye bombalıyor?.." Bush'a seslenenler çok ama, hiçbirini duymaya niyeti yok. Böyle olunca İsrail hem Filistin'de hem de Lübnan'da katliam ve soykırıma rahatlıkla devam edebilir. Yarım asrı aşkın zamandır bunu yapıyor. 9 Nisan 1948'de, daha sonra İsrail'e Başbakan olacak olan Menahem Begin; emrindeki 'İrgun Çetesi'nin milisleriyle birlikte, Filistin'in Deyr Yasin Köyü'nde; kadın-erkek, çocuk-yaşlı, tam 254 kişiyi topluca katletmişti... BM o zaman bu katliamları soruşturmak için Genel Sekreter yardımcılarından Count Bernadotte'u görevlendirmişti. Bernadotte, "Çok geniş siyonist yağmalar yapılıyor ve görünürde askerî bir mecburiyet yokken, köyler yakılıp yıkılmaktadır..." şeklinde rapor hazırladığı için, 17 Eylül 1948'de Fransız yardımcısı Albay Soret ile birlikte öldürülmüştü. Tabii BM, şimdiki gibi yine İsrail'e bir müeyyide tatbik edememişti. Ve İsrail katliamlara devam etmişti. Mesela 1982'de, Ariel Şaron'un komutasında, Lübnan'da Sabra ve Şatilla kamplarında yapılan katliam gibi!.. Öyle ki, bu katliam, Şaron'a "Lübnan Kasabı" lakabını kazandırmıştı. Şaron şimdi komada. Onun halefi Ehud Olmert, kendisini hiç aratmayacağını Kana katliamıyla derhal göstermiş oldu. Buna şüphe yok. Şüpheli olan durum, Birleşmiş Milletler diye bir uluslararası teşkilatın varlığı!..