Bizi bu reklamlar mahvedecek!..

A -
A +

Televizyonun henüz olmadığı yahut siyah-beyaz yayın yapıp da, her evde bulunmadığı dönemlerde; reklamların kulağa hitap eden kısmı radyolardan, görüntülü bölümü ise gazete ve dergilerden yapılırdı... Ülke ekonomisinin o dönemlerdeki yapısı dolayısıyla; hem ürün çeşitlerindeki azlık ve hem de reklam verebilecek kapasitedeki firma sayısının sınırlı oluşu, tanıtım faaliyetlerini doğal olarak mütevazı bir seviyede tutuyordu. Bir vakitler İstanbul'daki yolcu vapurlarında hem tanıtım hem de satış yapan bazı seyyar satıcılar, radyolardaki reklam sloganlarını becerebildikleri kadar aynı tondan söyleyerek dikkat çekerlerdi... Sonraları durum çok değişti. İktisat ilmi açısından, ifade ne kadar doğrudur bilemem ama; "reklam sektörü", artık ekonominin lokomotifi haline geldi. Galiba reklam arttıkça, satışlar arttı, satışlar arttıkça da ürün çeşidi daha çok arttı! Böylece de halkın tüketim alışkanlığı arttı... Yani hepsi birbirini tetikledi. Derken televizyon renklenince ve hele özel kanallar da yayına başlayıp, sayıları da pıtrak gibi çoğalınca; reklam dünyasının da mantığı ve şekli şemaili baştan aşağı değişti. "Zembereği boşaldı..." derler ya, işte öyle bir devir başladı. Televizyon kanalları reklam fiyatlarında müthiş bir rekabete girdi. O zamana kadar ürün tanıtımı için promosyon verilirken, bu defa reklam fiyatlarında da promosyon uygulandı! Reklamlarla birlikte toplumun tüketim hırsı da körüklendi. Köylü veya tarım toplumundan, sanayi toplumunu ıskalayarak doğruca tüketim toplumu haline gelen halkımız, bu noktada da "Pazarlama" denilen yeni bir bilim dalının tasallutuna uğradı... Taksitle, hem de çok taksitle satışlar, o da yetmedi kredi kartları ve dahi kredi kartlarında da taksitlendirmeler... Bu tuzaklara kolayca düşen bazı vatandaşların sonu hüsran oldu maalesef! Ülkemizde reklam sektörü bugün müthiş bir atılım içinde. Galiba en pırıltılı zekalar, en becerikli sanatkarlar bu alanda faaliyet gösteriyor... Bazen hayal sınırlarını dahi zorlayan buluşlar yapılıyor. İnsan zihnini belli sloganlara, esprilere ve görüntülere adeta "tutsak" edebiliyorlar. Reklamları, ilgili teknik ve sanat yönünden eleştirecek birikimim yok maalesef. Ama bir gözlemci olarak fikrimi söyleyebilirim elbet! Pek çok kaliteli görüntünün yanında, özellikle etik yönden; bazen kalitesizlik ve özensizliğin de sırıttığını görebiliyoruz. Reklam adı üstünde, bir yerde mübalağa sanatına girmektedir. "Hizmette sınır yoktur" sloganı, bir zamanlar iyi tutmuştu. Gerçek anlamda halka hizmet, her alanda olabildiği kadar geniş olmalıdır. Ancak çocukların dahi istismar edildiği, kadın bedeninin bir meta gibi sergilendiği pespaye görüntülerde bir sınır olmamalı mı? Malın değeri abartılırken, insani değerler küçültülmeli midir? Bu satırları kimse yanlış yorumlamasın lütfen. Reklama karşı olmak gibi bir niyetimiz yok. Ama ölçüsüzlük, özensizlik ve kuralsızlık kabul edilemez, edilmemelidir. Geçmişte reklamların doğruluğunu ispatlamak için bazen gizli noter çekimleri filan yapılırdı. İnsanları ikna etmek için çeşitli yollar bulunabilir. Bunun için insanların duygularına hitap etmek, çeşitli zaaflarından yararlanmak pekala mümkündür. Ama önemli olan, ticari ahlâk kurallarının ve kazanç dışındaki değerlerin de göz ardı edilmemesidir. Televizyonlardaki reklam görüntülerinin tüketimi arttırması yanında, başka ne gibi etkiler meydana getirdiğini, getirebileceğini de hatırda tutmak gerekir diye düşünüyorum. Tekrar belirtelim ki, bu yazı reklama karşı çıkmak için kaleme alınmadı. Sadece bu alan ile ilgili, kalite-özen, ölçü ve etik kurallara dikkat çekmek istedik. Reklamlar güzel olsun, ürün ve mal satışını da tabii ki arttırsın. Ama başka şeyleri de bizden alıp götürmesin. Yani müthiş reklamlar bizi mahvetmesin!.. Yazının başlığı size Orhan Veli'nin şiirini mutlaka hatırlatmıştır. İstanbul'da hava dün güzeldi, ama bugün soğudu. Biz yine de Orhan Veli'nin şiiri ile yazıyı noktalayalım: Güzel Havalar Beni bu güzel havalar mahvetti,/Böyle havada istifa ettim/Evkaf'taki memuriyetimden/ Tütüne böyle havada alıştım,/Böyle havada âşık oldum/ Eve tuz ekmek götürmeyi/Böyle havada unuttum;/ Şiir yazma hastalığım/Böyle havalarda nüksetti./Beni bu güzel havalar mahvetti...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.