Filistin halkının, özellikle Ariel Şaron hükümeti döneminde maruz kaldığı; zulüm, baskı ve katliamlar karşısında, dünyada sözü geçerli olan önemli devletlerin ve bilhassa Birleşmiş Milletlerin sessiz ve pasif kalması, insanlık için tam bir fecaat... "İnsan Hakları Çağı" denilen bir zamanda, milyonlarca insanın kendi özyurdunda, on yıllarca esaret şartlarında yaşamaya zorlanması, bunun da ötesinde kendi topraklarından koparılıp başka yerlere sürülmek istenmesi, bu maksatla her türlü sindirme metotlarıyla, yaşama hakları dahil, hayatla ilgili bütün bağlarının sistematik şekilde kesilmesinin sadece seyredilmesi; tüyler ürpertici son katliamdan sonra ancak, zar zor çıkarılan bir kınama kararı ile vaziyetin idare edilmek istenmesi, gerçekten utanç verici. Başbakan Erdoğan, "Kınamanın ötesinde bir şeyler yapılmalı..." derken, yerden göğe kadar haklıdır. BM'yi yönlendiren güçlerin ikiyüzlü ve çifte standartlı davranışları, dünya barışına katkı yapmak şöyle dursun, kin ve nefreti körüklüyor. Eğer bu bağnazlık aynı şekilde devam ederse, ne BM ne de barıştan eser kalır!.. Eski bir Portekiz sömürgesi olan, Doğu Timor Adalarının Endonezya'dan koparılırken, BM'nin içine girdiği enerjik tavrı hatırlayan var mı? O sıralarda Türk medyası, pek haberdar değildi ne yazık; ama BBC ve CNN gibi kanallar, yayınlarının önemli bir kısmını bu olaya hasrediyordu. Ve Bush'a göre daha medeni kabul edilen devrin ABD Başkanı Clinton, şimdikinin Saddam'a ültimatom verirken kullandığı üslubu hiç de aratmayan bir tonda, tehdit savuruyordu: "Endonezya BM kararlarını yerine getirmelidir... Eğer getirmezse, müdahale edilerek getirttirilmelidir!" Evet, aynen böyle diyordu. Ama beri tarafta, İsrail Dışişleri Bakanı, BM çatısı altında, bütün dünya ile alay edercesine şunu söyleyebiliyordu; "BM Filistin konusunda boşuna karar alıyor. Çünkü bugüne kadar 78 karar alındı, ama hiçbirini uygulamadık. Uygulamayacağız da!.." Bırakın kararların uygulanmasını, uygulanmasa dahi karar çıkmasını da, Amerika tam 94 kere veto yetkisini kullanarak engelledi. Alın size ikiyüzlülük ve çifte standart!.. Bu anlayışla barış sağlanabilir mi? Elli altı seneden beri körüklenen düşmanlık ve ekilen kin ve nefret tohumları, egemen güçlerin çarpık politikaları ve haksız destekleri ile, sadece Filistin'i değil, bütün bir bölgeyi kan ve ateşe boğmuştur. İşte demokrasi ve özgürlük vaadiyle işgal edilen Irak'ta gelinen son durum ortada. İşkence rezaletleriyle, düğün törenlerini dahi kana bulayan sivil katliamlarla, tank ve top ateşiyle imha edilen cami ve diğer kutsal mekanların yıkımıyla tam bir felaket yaşanıyor. Ama bütün bu olanlara rağmen, bazıları hâlâ insani yardımdan, özgürlüklerden, demokrasiden filan bahsediyor. İnsanların zekasıyla alay edercesine!.. Yalnız bir şeyi gözden kaçırmamak lâzım; insanlık değerlerini hiçe sayarak sadece güçlü oldukları için, her türlü haksızlığı yapma yetkisini kendilerinde görenler, içine düştükleri bataklıkta debelendikçe dibe doğru iniyorlar. Yenilgiyi kendileri de seslendirmeye başladılar fakat, bu sadece mağlubiyet olmayacak. Onun da ötesinde bir hezimet olacak... Bilinen bir gerçeği, bir kere daha tekrarlayalım; her şey inceldiği yerden, ama zulüm kalınlaştığı yerden kopar!