"Bölgesel Güç", "Küresel Güç"...

A -
A +

Zaman ne de hızlı akıp gidiyor!.. Laf olsun diye bu klişeyi tekrarlamıyorum. Meramım şudur: Zaman hızla akıp giderken, beraberinde çok şeyi de alıp götürüyor veya bizim için yepyeni şeyleri de beraberinde getiriyor... 2002 sonu, 2003 yılı başlarını şöyle bir hatırlayınız. ABD'nin Irak'ı işgal hazırlıkları son sür'at devam ediyor. Bu arada ülkemizde altmış bin küsur asker konuşlandırmak ve Irak'ın Kuzeyi'ne bizim topraklarımızdan girmek istiyor. Diğer taraftan, Türkiye'nin mali durumu hiç de parlak değil. O günlerde ABD'den toplam 1 (yazıyla bir) milyar Dolarlık bir hibenin alınması söz konusu. Ama müttefikimiz, bu hibeyi öyle şartlara bağlamak istiyor ki, kabulü mümkün değil. Dönemin hariciye bakanı Yaşar Yakış ile ekonomiden sorumlu devlet bakanı Ali Babacan'ın W. Bush ile bir görüşmeleri var ki, çoğunuzun hafızasında olmalı. Hani medyada, "AT PAZARLIĞI..." şeklinde, alaya alınmıştı! Ve neticede, TSK'nın sınır ötesi operasyonlarına bile kayıt koymak isteyen şartlar sebebiyle, o hibe alınmamıştı. Alınmamıştı ama o sıralarda, devletin çalışanların maaşını vaktinde ödeyip ödeyemeyeceği dahi tartışılıyordu. IMF bütün mekanizmalarıyla, ekonomimizi yönlendirme ve kontrol etme konumundaydı. O gün itibariyle de, IMF'ye borcumuz 23 milyar dolardı... Neyse fazla uzatmayalım. On senede devran döndü. Önceki gün Türkiye, sıkıntı içindeki başka ülke ekonomilerine destek olmak üzere, IMF havuzuna beş milyar Dolar kredi aktardı. Nerden nereye... Hemen akabinde, "Sıfırcı Hoca" diye anılan kredi derecelendirme kuruluşu Moodys, Türkiye'nin notunu yükseltti. Dünya Bankası Türkiye Direktörü, Martin Raiser; AA'ya verdiği beyanatta, "Türkiye'nin son dönemde bölgesel ve küresel bir aktör olarak ön planda olduğunu" söyledi. Şüphesiz Raiser'in de işaret ettiği gibi, daha almamız gereken çok mesafe var. Ama gelinen noktayı da iyi tespit etmek gerekiyor. Hâlâ daha, "ülke batıyor, bitiyor..." diye maval okuyanları da, saplantılarıyla baş başa bırakmalı herhalde! İlişkileri düzeltmeye dönük, "Rüşvet-i kelam" kısmını bir yana bırakalım, ama İsrail Başbakan Yardımcısı ve eski genelkurmay başkanı Şaul Mofaz'ın; ABD'de, Washinton Institute adlı düşünce kuruluşunda, söylediği şu sözler yeterince dikkat çekici olsa gerek: "Özellikle İsrail'de olmak üzere hepimiz, Türkiye'nin bölgesinde bir süper güç haline geldiğini anlamalıyız. Türkiye'yi bölgemizde bir süper güç olarak görüyorum, bunda hiçbir şüphe yok..." 2009 Yılı Ocak ayında, Başbakan Erdoğan, Davos'ta "ONE MİNUTE" diye, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'e hak ettiği cevabı verdiğinde, bazılarının dizbağları çözülmüştü. Eyvah şimdi ne olacak diye, fena vaziyette telaşa boğulmuşlardı. Bazıları da, çok daha farklı dürtülerle rahatsız olmuştu!.. 2006 yılından beri bitkisel hayatta olan Ariel Şaron'un kurduğu Kadima Partisi'nin de başkanı olan ve Şaron kadar radikal bir kişiliğe sahip Mofaz'ın söylediklerini, çok iyi analiz etmek gerekiyor. Türkiye artık kabuğuna sıkışmış, güçsüz, edilgen bir devlet değil. Tam aksine, siyasi- stratejik ve ekonomik alanda yıldızı parlayan ve dost -düşman herkes tarafından, gücü ve konumu kabul ve teslim edilen bir ülkedir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.