Bayram günlerinde yazılan yazılar, genellikle; "Bayramlar sevinç günleridir. Birlik ve beraberlik günleridir..." türünden ifadelerle dolu olur. Elbette bayramlar sevinç günleridir ve bugünlerde insanlar sevinmeli ve başkalarını da sevindirmelidir. Başkalarını sevindirmenin çok çeşitli yolları vardır. Fakirlere, muhtaçlara yardım ederek; kimsesizleri, garipleri, yaşlıları, hastaları ziyaret edip hal hatırını sorarak; dargınları küskünleri barıştırarak... Hatta ölülerin kabrini ziyaret ederek onları da sevindirmek. Çocukları sevindirmek ise daha kolaydır. Anasından babasından bayramlık bir hediye alan çocuk, sevinçten coşar. Onlar, büyüklerinin verdiği bayram şekerine dahi çok sevinir!.. Görüldüğü üzere insanları sevindirmek çok da zor bir şey değil. Buna rağmen, bayramlarda herkesin sevinebildiğini söylemek, kolay değildir. Her bayram geldiğinde, içine bir hüzün çöken insanların sayısı ne yazık ki, tahminlerin ötesinde fazladır. Kimisi kaybettiği yakınlarının acısı içinde tazelendiği; kiminin gurbetteki sevdiklerine olan hasreti depreştiği ve kimisinin de maddi-manevi çeşitli sıkıntıları; bayramda dahi yakasını bırakmadığı için, üzüntüsü sevincini bastırır.. Bayramların birlik ve beraberliği pekiştirdiği bir gerçek. Ama bu gerçeği kavrayan Müslümanların sayısı ne kadar acaba? Baksanıza İslam dünyasında, senede iki defa gelen dini bayramları aynı günde idrak etmek bile kabil olmuyor. Suudi Arabistan'ın başını çektiği bazı ülkeler, her seferinde bir ayrılık çıkararak bayramı bir gün önce kutlamaya kalkışıyorlar... Bu sene de öyle oldu. Astronomi ilminin, uzay teknolojisinin bu kadar geliştiği; ayın her hareketinin neredeyse saniye saniye izlenebildiği bir devirde; hilalin, yani kameri ayın (Burada Zilhicce ayının) başlangıcını gösteren ilk ayın doğuşunun takip ve tesbit etmekte bu kadar hataya düşmek nasıl izah edilebilir? Oysa haccın iki farzından biri belli gün ve saatlerde yani Arafe (Arife değil) gününde; yani doğru zamanda vakfeye durmaktır... Müslümanların bu şartı yerine getirmede bu kadar zorlandığı bir ortamda; birlik-beraberlik ve sevinç-sürur ne kadar mümkün olabilir?! Saddam'ın idamı Irak eski devlet başkanı Saddam Hüseyin, esasen 1959 yılında; CIA hesabına devrin devlet başkanı General Abdülkerim Kasım'a doğru tetik çekerken (hedefi tutturamadı, kendisi ayağından vuruldu...) bugüne doğru dümen kırmıştı. 1964'de General Kasım'ı devirmiş olan General Abdüsselam Arif'e karşı darbe teşebbüsüne katıldığında bu yolda epeyce mesafe kat etmişti... Saddam hep aynı mantıkla (yahut mantıksızlıkla) girdiği bu dönüşü olmayan yolun bir gün sonuna gelecekti. Dolayısıyla böyle bir son, Saddam gibi bir diktatör için sürpriz değil!.. Saddam hem diktatör hem zalim biri idi. Bu iki sıfatını daha da katılaştıran şey, belki onun ta baştan beri; kendi hırsı uğruna başkalarına hizmet etmeyi kabul etmiş olmasıydı... Onun için, yaptıklarında akıl-mantık faktörü genellikle devre dışı idi. Görünürde Irak namına, ama esasen Batı hesabına İran'a sevaş açarken, Kuveyt'i işgal ederken hep böyle idi. Sözüm ona kamuflaj yapmak için; jet uçaklarını çöl kumuna gömerken de böyle idi! Saddam 2003 yılında işgal başlarken 66 yaşında idi. Ama tam 77 adet sarayı vardı! Yani ömrünün her yılı için bir tane yaptırmış olsa bile gene fazla... Saddam, kendi kanı ile Mushaf yazdırdı. Oysa dinimizde kan necistir, yani pistir. İşte Saddam bu kadar akıl-mantık, ilimden ve dinden uzak işler yaptı. İdamına gelince: Saddam idam cezasını belki yüzlerce binlerce defa hak etmişti. Ama İşgal kuvvetleri onu sadece Duceyl katliamından (148 Şiinin öldürülmesi) idama mahkum etti. Oysa ilk başta yedi ayrı suçtan yargılanacağı açıklanmıştı. Ki, bunların içinde beş bin Kürt'ün hayatını kaybettiği Halepçe katliamı da vardı. Ama bu dava için tabii ki, siyasi sebeplerle yargılama yapılmadı. Ve dikkat ediniz Saddam'ın idamına devlet başkanı Celal Talabani hiçbir şekilde bulaşmadı... Burada taraf olarak sadece Şiiler sahnede yer aldı. Bu hususun altını çiziniz. Saddam'ın yargılandığı mahkeme ise, tam bir tiyatro idi. Ha bire değişen hakimler. Öldürülen avukatlar veya şahitler vs. Ama buna rağmen George Bush, 2006 yılının belki de en büyük yalanını söyleyerek demiş ki; "Saddam adil yargılandı ve asıldı..." Bütün okuyucularımızın Kurban Bayramını tebrik ederim. İslam âlemindeki perişanlıkların azalması dileğiyle...