Bu birleşmeden ne çıkar?

A -
A +

Soruyu şöyle sormak belki daha anlamlı olur: Bu birleşmeden bir şey çıkar mı? Elbette DP-ANAP birleşmesinden, daha doğrusu ANAP'ın DP'ye katılmasından bahsediyoruz... Bu nasıl birleşmedir ki, daha birleşmeden ayrışma sinyalleri veriyor!.. Artık resmen ve fiilen tek partiye dönüşmüş olan iki partinin, cumartesi günü yapılan birleşme töreninde ortaya çıkan tablo ve yaşanan bazı olaylar, bu zoraki birlikteliğin pek fazla yürüyemeyeceğine dair açık işaretlerdir. Bunu bir kenara yazınız. Birleşme töreninde yaşanan kargaşayı, arbedeyi; Mesut Yılmaz'ın korumalarının omuz zoruyla salona girişini, sadece organizasyon bozukluğu ile izah etmek kabil değil... Bu işte ta baştan giderilemeyecek tutarsızlıklar var... Bu yeni oluşumun siyasi mahiyeti, kimliği tam olarak nedir? Buna net olarak cevap verebilecek biri var mı? Hüsamettin Cindoruk, onca politik birikimi ile yeni DP'nin siyasi pozisyonunu net olarak ortaya koyabilir mi? Her şeyden önce, bu yeni hareketin gerçek lideri Cindoruk mu?!. Sağdan ve soldan dışlanmış pek çok eski ve eskimiş isimle, hayatı boyunca zıt kutuplarda yer almış veya öyle görüntü vermiş; sağcı-solcu, liberal, ulusalcı, kozmopolit, totaliter, otoriter, demokrat, tutucu, ilerici vs. karmasıyla nereye kadar gidilebilir? Parti Genel İdare Kurulu (GİK) üyelerine baktığınız vakit, mütekaitler kulübünün isim listesi gibi geliyor. Daha yenileri de katılacakmış galiba... Yeni dediğime bakmayın, bunların bir kısmı yetmiş yaşını devirmiş eskiler, bir kısmı da yıllardan beri adı her fırsatta ortaya atılıp da, şimdiye kadar tabir yerinde ise, siyaseten bir baltaya sap olamayanlar... Aslında bu mevzua girip girmemekte epeyce tereddüt etmedim değil. Öyle ya, en verimli yaşında DYP'nin genel başkanlığına soyunmakta ayak sürümüş olan 76 yaşındaki Sayın Cindoruk, ne kadar süre ile DP'nin başında kalabilirdi? Durumun fena halde farkında olan kendisi de, sık sık yaşını gündeme getirerek; başa soyunmasının koltuk hırsı değil, memleket sevdası olduğunu vurguluyor. Dileyelim öyle olsun. Zira bizim memleketimizde siyasete bir kere girenler, bir daha çıkmasını bilmiyor veya düşünemiyor. Altına sığınacak bir siyasi tabela bulabildiği müddetçe, ta musalla taşına uzanıncaya kadar siyaset yapmaya devam ediyor... Eeh, bunun örneklerini isim isim saymayayım artık, zaten hepiniz biliyorsunuz!.. Bir küçük paragrafı da tören salonuna güçlükle girebilen Mesut Yılmaz için açmak gerekiyor. Kendisi 15 Haziran 1991'de, 1987 seçimlerinde yüzde 36 oy almış olan ANAP liderliğini devraldı. Girdiği ilk seçimde (1991) yüzde 24.01, ikincisinde (1995) %19.45, üçüncüsünde (1999) %13.22 oy aldı. Bu istikrarlı inişle, nihayet 3 Kasım 2002 seçimlerinde yüzde 5.22 ile partiyi barajın bir hayli altına düşürerek genel başkanlığı Ekrem Pakdemirli'ye devretti. 2002 Kasımından bu yana, ANAP tam altı tane genel başkan değiştirdi. Son genel başkan olan Salih Uzun'dan önce ANAP'ın başında olan Erkan Mumcu'nun partiye yaşattığı maceraları ayrıca yazmak lazım... Nihayet üç gün önce ANAP, DP ile birleşerek tüzel kişiliğini sona erdirdi. Şimdi soru şu: Mesut Yılmaz yedi yıl önce siyaseten iflas ettirdiği partiyi, artık nereye taşıyabilir ki? Bu arada, Aydın Menderes'in değerlendirmesi önemli. Diyor ki: "Bu 'çakma DP'dir. 1946-1960 yılları arasında var olmuş DP ile uzak yakın hiçbir ilgisi yoktur..."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.