Bu köşede prensip olarak dinî konulara pek fazla girilmediğini, müdavim okuyucularımız bilir. Bunun sebebi de, en hassas davranılması gereken bir alanda, işin uzmanlarının konuşup yazması gerektiği yönündeki temel anlayışımızdır. Zira, dinî meseleler, öyle bilir-bilmez herkesin kolayca ve sorumsuzca üzerinde ahkam keseceği konular değildir... Fakat ne yazık ki, son senelerde tabir yerinde ise, dinimizin en nazik konuları âdeta ayağa düşürüldü. Gazetelerde ve televizyonlarda, gün geçmiyor ki, bir dinî mesele; besbelli din cahili olduğu anlaşılan kalemler tarafından yalan-yanlış şekilde işlenmesin! Çok kere manşete çekilen haberlerde ve yorumlarda; ya din düşmanlığı pompalanır; yahut dinin temel hükümleri "hurafe" diye çarpıtılır. Özellikle toplumda dinî bilgisi zayıf kişilerin kafasını karıştıran bu tür yayınlara, Diyanet İşleri Başkanlığı da genellikle sessiz kalır. Geçenlerde Diyanet'ten son derece doğru ve sevindirici bir açıklama gelmişti: Zırt-pırt televizyonlara çıkıp dinî konularda abuk-sabuk yorum yapan bazı ilahiyatçı Prof.'ları, "ŞAKLABANLIK YAPMAK"la itham ediyordu o açıklama. Bunun memnuniyetini yaşarken; ardından bu defa tersi yönden bir çıkış yaşandı ki, insan (Acaba Diyanet hangisi?!) diye şaşırıp kalıyor!.. Konuyu yine ilahiyatçılar tartışsın düşüncesindeydim ama; Radikal gazetesinden sosyal bilimci Türker Alkan (19 Ağustos 2006) yazınca, ben de ondan cesaret alarak mevzuya temas etme kararına vardım. Bilenler biliyor, haberlere göre Diyanet'in danışma merkezlerinden birisi, kocası ile problemler yaşayan bir bayana, suya bazı sureleri okuyup üflemesini ve o suyu içmesini tavsiye etmiş. Günlerdir bu konu medyada speküle ediliyor. Suya üfleme var mı, yok mu? Burada Türker Alkan'ın yazısından bir paragraf aktarayım: "... Şaşılacak bir şeymiş gibi gazeteler bunu haber yaptılar. Ne olacağını bekliyorduk ki? Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. İzzet Er, 'Kocasından dayak yiyen kadına dua etmesini önermek hurafedir' demiş. Ve bunu yapanlar hakkında soruşturma başlatıldığını söylemiş. Prof. Er, gıyaben tanıdığım ve saygı duyduğum bir kişidir. Ama neden 'Dua etmek hurafedir' demiş, anlayamadım. Bilebildiğim kadarıyla yalnız İslam'da değil, bütün dinlerde dua vardır ve inancın temellerinden birisidir. Dini anlayışa göre hurafe filan değildir. Diyanet'in bir danışma organı dua önermeyecek de ne yapacak? Tanrı'nın varlığına ve yardım edebileceğine inanıyorsanız, elbet dua edersiniz. Hatta laf aramızda başları sıkışınca ateistler de pekala dua ederler! Prof. Er, Diyanet'in uzmanlarına şunları öneriyor: (Böyle dayak yiyen kadına, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü'nün ilgili birimlerine, SHÇEK'in aile merkezlerine gitmesi tavsiye edilebilir. Kocasının psikolojik rahatsızlığı varsa, psikolojik dayanışma merkezine gitmesi tavsiye edilebilir. Alkolikse, alkol tedavi merkezine gitmesi arzu edilebilir. Bunlar sonuç vermiyorsa polise gitmesi tavsiye edilmelidir.)" Evet, ihtisas alanını bilmiyorum ama; Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı olduğuna göre Prof. Er mutlaka ilahiyatçıdır! İlahiyatçı Prof. Er, dua dışında her şeyi öneriyor ama; dua edilmesi yönündeki öneriyi "HURAFE" olarak tanımlıyor... Buna karşılık sosyal bilimci Prof. Dr. Türker Alkan (Not. Sayın Alkan köşesinde akademik unvanlarını kullanmıyor. Onları ben ilave ettim. İ.K.), her kuruluşun kendi uzmanlık penceresinden bakacağını belirterek şöyle diyor: "Diyanet'in de uzmanlık alanı dindir, duadır. Kendisine başvuranlara da bunu önerecektir. Bunda şaşılacak ne var ki?" Şaşılacak şey şu olsa gerek; Diyanet'in üst düzey yöneticisi bir ilahiyatçı, (şayet yazılanlar doğru ise) dua etmeyi önermek şöyle dursun; böyle bir öneriyi dahi, "HURAFE" olarak tanımlıyor! Prof. Er, (Dua etmeyi önermenin hurafe olduğu) yönündeki bilimsel(!) düşüncesini açıklasa da öğrensek! Aslında hâlâ daha, Prof. Er'in böyle bir şey söylemediği inancını muhafaza etmek istiyorum. Aksi halde, Sayın Prof. İzzet Er'in "HURAFE" kavramını kavrayamadığı şeklinde bir kanaat hasıl olur ki; doğrusu bir ilahiyatçı profesör için, bu pek hoş bir durum değildir... Diyanet Teşkilatı ve onun yöneticilerinden beklenen tavır; esen rüzgâra göre yelken açmak değil, yüce dinimizin hükümlerini dosdoğru bir şekilde anlatmak ve öğretmektir. Birilerinin işine gelmiyor diye; ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerin açık ve kesin hükümlerini ifade ve müdafaa etmekten kaçınmak, bu güzide teşkilatımızdan beklenen asil duruş değildir. Şimdilik bunu belirtmekle yetinelim!..