Bütün Türkiye'yi kucaklamak...

A -
A +

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, herhalde Cumhurbaşkanlığı konusunda en fazla konuşan siyasi kişi olsa gerek... Zira daha 3 Kasım 2002 (Dikkat ediniz 2002, 2007 değil!) seçimlerinin hemen ertesinde bu meseleyi ülkenin siyasi gündemine taşımıştı. Sayın Baykal, hiç ara vermeden dört buçuk yıl boyunca konuyu gündemde tutmaya çalıştı ve başardı da!.. Siyaset dışı unsurların da kendisine verdiği destekle Baykal, bundan önceki Meclis'in, Cumhurbaşkanını seçme görevini ifa etmesini engelleyebildi. Bu yüzden Türkiye erkene alınmış bir genel seçim yaşadı. Şimdi yine Baykal, seçim sandığından en fazla kayıpla çıkmış partinin lideri olarak, aynı minval üzere tutumunu sürdürüyor. CHP lideri, daha önceki konuşmalarında kerrat ile, Ahmet Necdet Sezer gibi birinin Çankaya'ya çıkmasını istediğini açıklamıştı... En son beyanlarında da Baykal, bütün Türkiye'yi kucaklayacak bir kişinin Cumhurbaşkanlığına seçilmesi gerektiğini tekrarlıyor. Bu noktada Sayın Baykal'a ve onun gibi düşünenlere; şu soruyu sormak gerekiyor: Acaba sayın A. Necdet Sezer, bütün Türkiye'yi kucaklıyor mu? Baykal'ın cevabını rahatlıkla tahmin edebiliriz. Lakin acaba bu cevap ülke gerçekleriyle örtüşüyor mu? Yani bugün bir geniş anket yapılırsa; halkın yüzde kaçı Sezer'i (Bütün Türkiye'yi kucaklayan) kişi olarak tanımlar?! Son günlerde Baykal, Abdullah Gül'ün adaylığına yeni itirazlar seslendiriyor. Gül'ü bir partinin ideologu, belli bir düşüncenin iç çemberindeki savunucusu ve izleyicisi olarak cerh ediyor. Ve onu devletin resmi ideolojisi ile problemli, (En azından hayatının büyük bir kısmında bu kimlikle tanındığı ve şimdi de kişisel görüşlerinde önemli bir değişiklik olduğuna dair güçlü bir belirti olmadığı), hatta bu konuda ülkeyi dava etmiş bir kimse olduğu vs. iddialarıyla, hedef almaya çalışıyor. Baykal kendisi olmasa bile, çevresinin öteden beri; ısrarla bir engel olarak sunduğu; Gül'ün eşinin başörtülü olma meselesini ise, şimdilerde es geçiyor. "Bizim meselemiz kimsenin kılık kıyafeti değil.... Bizi kafaların dışı değil, içi ilgilendiriyor..." türünden klişelerle konuyu başka alanlara kaydırıyor. Oysa CHP Lideri, burada da çelişkiye düşüyor. Çünkü; "Ülkeyi dava etti..." dediği konu; Abdullah Gül'ün eşinin başörtüsünden dolayı okuma hakkının elinden alınmış olmasından kaynaklanıyor. Sonradan vazgeçilen davayı, Abdullah Gül değil, eşi açmıştı... Bu arada, kamuoyundan ve aydınlardan gelen tepkiler üzerine, başörtüsü argümanı geri çekilmiş olsa da; bir kısım medya, bu konuda ısrarla aksi istikamette ajitasyona devam ediyor. Mesela 22 Temmuz'da seçilen yeni milletvekillerinin tek tek eşlerinin başörtülü olup olmadığını; il bazında çetele tutarak yayınlıyor... Bu durumun; kişisel özgürlüklerin korunması ve insan haklarına saygı gösterilmesi ile ne kadar bağdaştığı elbette sorgulanmaya muhtaçtır... Türkiye'de yapılan bilimsel araştırmalara göre, kadınların yüzde 73 -74'ü (Yani yaklaşık dörtte üçü) başlarını örterken; eşinin başı örtülü olduğu için bir politikacının, hukuken yeterli ve siyaseten de ehil olduğu bir makama yükselmesini engellemenin mantıklı bir izahı olabilir mi? Ama bu ülkede rasyonel aklı kullandıklarını iddia eden dar bir çevre, bu sakat mantıkla fikir üretmek ve siyaset yapmakta ısrarlı!.. Kimi zaman gerginliği körükleyerek, kimiz zaman da "uzlaşma" diye, azınlığın çoğunluğa tahakkümünü dayatarak; bazen de "şövalyelik" gibi ilgisiz kavramları devreye sokarak istedikleri neticeye ulaşmaya çalışıyorlar. Bunlar Türk kültüründen de habersiz. Eğer böyle olmasaydı, şövalyelik vs. yabancı kökenli kelimeler yerine, kendi öz kültürümüzdeki doğru mefhumları kullanırlardı. Ama zaten bunlar Türk toplumunu tanıyamadıklarını, hatta belki de "uzayda yaşadıklarını" filan daha 23 Temmuz günü ilan etmediler mi? Sizler bu satırları okurken belki de yeni Cumhurbaşkanlığı için yeni aday veya adaylar ilan edilmiş olacak. Bizim tahminimize göre, AK Parti'nin adayı yüzde 99 Abdullah Gül'dür. (Bu yüzde birlik ihtiyat payını henüz ilan yapılmadığı için bırakmak durumundayız....) Elbette başka adaylar da çıkabilir veya gösterilebilir. Demokratik bir yarış için bunlar iyi de olur. Ama sonuçta, Meclis çoğunluğunun, milli iradenin işaret verdiği yönde oy kullanacağını düşünüyoruz. Ve bu istikametteki bir netice demokrasinin kökleşmesine büyük katkı yapacaktır... Aksine bir durum demokrasiye büyük zarar verir. İktidar partisinin, bu noktadaki sorumluluğunu müdrik olduğuna inanıyoruz!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.