Cumartesi günü, Bülent Ecevit için düzenlenecek cenaze töreninin; maksadının dışına taşırılarak, bir nevi "laiklik gösterisi"ne dönüştürülmek isteneceği konusunda, yaygın şüpheler var. Medya organları, bu konuda çeşitli tahminlerde bulunuyor... Söz konusu törenin, aksi yöndeki tavsiye ve telkinlere rağmen; bir hafta ertelenerek cumartesi gününe bırakılması bile, tek başına yeterince tereddüde mahal verecek türden bir gelişmedir. Medyadaki haberlere göre bu kararı, devlet memuru ve işçilerin de cenaze törenine katılabilmesi için; bizzat Rahşan Ecevit almış bulunuyor! Gerçekten enteresan bir durum... 82 yaşındaki Rahşan Ecevit, 81 yaşında hayatını kaybeden eşinin cenazesini, normal zeminde cereyan edecek bir merasim yerine; bunun ötesinde siyasi ve ideolojik mecralara taşma ihtimali bulunan bir gösteri ile mi defnetmek istiyor acaba? Böyle bir şeye insanın inanası gelmiyor doğrusu. Artık hayatta olmayan bir insan için düzenlenmesi gereken manevi bir törenin, bambaşka boyutlara taşınması ve bundan birtakım "siyasi" rantlar devşirilmek istenmesi, kabul edilebilecek bir durum değildir. Bunun altını çizelim bir kere! Diğer taraftan, elli yıl boyunca eşinin siyasi çizgisini belirlemesinde ve düşüncelerini hayata geçirmesinde, "fazlasıyla ön plana çıkan bir eş" kimliği ile tanınan Rahşan Hanımın; ahir ömründe yeni polemik ve eleştirilere hedef olmak isteyeceğine şahsen ihtimal veremiyorum. Elbette altmış yıllık hayat arkadaşının görkemli bir törenle toprağa verilmesini istemek en tabii hakkıdır. Buna kimsenin bir diyeceği de olamaz zaten. Lakin ömrünün son yıllarında, kocasının sağlığının korunmasıyla ilgili olarak, can sıkıcı suçlamalara muhatap olan Bayan Ecevit'in, bu defa onun cenazesini istismar ediyormuş gibi bir görüntü vermekten zinhar kaçınması gerekir diye düşünüyorum. Hani meşhur bir halk deyişi vardır: "Ölülerinizin kemiklerini sızlatmayınız..." İşte bu noktada, en büyük görev ve sorumluluk Sayın Rahşan Ecevit'e düşüyor. Zira bugünlerde herkes onun ne dediğine çok dikkat ediyor. İsmi üstünde, bir cenaze töreni; yalnızca cenaze töreni olarak kalmalıdır. Bir siyasi mitinge veya başka bir gösteriye dönüşmemelidir. Hele hele, ortalıkta toz kaldırmak için fırsat kollayan bazı şer unsurlarının provokasyonlarına açık hale getirilmemelidir. Güvenlik açısından insanları tedirgin edecek olaylara fırsat verilmemelidir!.. Bu uyarıları, günlerce önceden birçok kişi vatandaşlık sorumluluğu ile yapıyor. Lakin bu uyarılara kulak verilip verilmeyeceği konusunda, doğrusu pek emin değilim. Ancak şunu ısrarla hatırlatmakta fayda var; Ecevit'in cenazesini kullanarak, toplumun huzur ve güvenliğine; yani kamu düzenine zarar verecek davranışlara sebebiyet verenler, konumu ve sıfatı ne olursa olsun ağır bir sorumluluk altına girer!.. Rahşan Hanım ve DSP Yönetimi, bunu göz ardı etmemelidir. Bülent Ecevit'in de hayatının son etkinliği olarak iştirak ettiği ve akabinde komaya girip ömrünü tamamladığı; öldürülen Danıştay yargıcının cenazesi, maalesef Türk halkını çok rahatsız eden, çirkin olaylara sahne olmuştu. Böyle bir şey, bir kere daha tekrarlanmamalıdır. Üzülerek belirtmeliyiz ki, bu ülkede cenaze törenleri; yıllarca ama yıllarca, siyasi propaganda vasıtası yapılmıştır. Unutmayalım, bu çeşit propaganda ve ajitasyondan da en büyük zararı yine Türkiye çekmiştir. 1980 öncesindeki sağ-sol kavgasında; ideolojik kamplaşmayı, 1990'larda ise etnik ayrışmayı körüklemek için, ne yazık ki en fazla cenazeler kullanılmıştır. Peki bu yanlışta ısrar etmek üzere, toplum olarak aklımızı peynir ekmekle mi yedik? Cenazeler üzerinden ideoloji ve siyaset sömürüsü yapmak, kimseye bir şey kazandırmaz, kazandıramaz. Eşi bitkisel hayatta iken, siyasetin sol yelpazesinde; yeni bir birleşme ve güç birliği hareketini başlatmak isteyen Rahşan Ecevit, beklediği ve hayal ettiği karşılığı göremedi. Belki de tam bu noktadan hareketle, Bayan Ecevit; artık siyasi faaliyetlerine bir nokta koyması gerektiğini; dolayısıyla, ilk adım olarak da; kocasının cenazesini siyasi ve ideolojik spekülasyonlara malzeme yapmamak icap ettiğini düşünmelidir.