CHP, DSP'nin de desteğiyle; dün, yüksek öğrenimde kılık kıyafet özgürlüğüne bir kere daha ket vurabilmek amacıyla Anayasa Mahkemesine başvurdu. Tıpkı 367 meselesinde yaptığı gibi, Genel Sekreter Önder Sav; Yüksek Mahkemenin önünde, uzun, sıkıcı bir monolog niteliğindeki açıklamasını da yaptı. Bugün yer darlığı sebebiyle, bu konuya fazla girmeyeceğim. Sadece, 367 davası için Mahkemeye yel yepelek yelken kürek koşturan Haluk Koç'un, sonradan nasıl pişmanlığını ifade ettiğini hatırlatmakla yetiniyorum... Bugün, türban konusunda ve yeni anayasa yapılması hususunda CHP ve lideri Baykal'ın sergilediği çelişkilere bir nebze değineceğim. Sayın Baykal, laiklik tezi ile baş örtüsüne olan muhalefetini, mantıklı bir sonuca bağlayamayınca; bu defa dini yönden konuyu ele almaya yeltendi. Bundan iki önceki grup konuşmasını hatırlayın... Bayağı uzun ve yer yer ince detaylara inen bir anlatımla, baş örtüsünün dinimizdeki yeri ve hükmünü açıklamaya kalkışmıştı. CHP Meclis Grubunun önemli bir kısmının belki de ilk defa duyduğu şeyler söylemişti. İlk Bakışta, Baykal dersine bir hayli çalışmıştı... Ancak İslam dininin meseleleri hakkında, öyle bir hafta on günlük çalışma ile fetva vermek mümkün değil! Nitekim Sayın Baykal, bırakın kelam ve fıkıh ilminin derin mevzularını; avamın bildiği akaid ve ilmihal bilgilerini dahi birbiriyle karıştırıyordu!.. Namazın şartlarından olan "Setr-i avret" konusunda, İmam-ı Azam'ın ve diğer bazı âlimlerin ruhsata mebni içtihatlarını, itikat meseleleri (Kelime-i Şehadet vs.) ile de irtibatlandırarak kendince yorumlamaya kalkıştı... Daha önce Tayyip Erdoğan; bir konuda "Ulemaya sorulsun..." dediği için, Baykal ve ekibi, ortalığı ayağa kaldırmıştı. Oysa son zamanlarda, kendisi hakkında "Şeyh Ahmet'in torunu olduğu" bilgisini de edindiğimiz Sayın Baykal; bir taraftan laikliğe aykırı diye karşı çıktığı baş örtüsünü, diğer yandan dini referanslarla; dini bakımdan bir nevi fetva vererek izah etmeye çalışıyor. Bu yaman çelişkiyi acaba nasıl izah edebiliyor?! Demek ki bazı konular; muhtevasına göre değil, konuşanın kimliğine göre farklı anlam ifade ediyor... Benzer bir büyük çelişkiyi; Deniz Baykal (ve tabii CHP), yeni Anayasa çalışmaları konusunda sergiliyor. Şu satırlar, Baykal'ın da imzasını taşıyan CHP Parti programından: "1982 Anayasası bir uzlaşma anayasası değildir; seçeneksizlik yaratarak topluma dayatılmış, eskimiş değerleri ve yasakları temel alan bir anayasadır. Türkiye'nin özgürlükçü, çoğulcu laik ve demokratik sosyal hukuk devleti anlayışını bütün kurum ve kurallarıyla oluşturacak yeni bir anayasa gereksinimi vardır. Bu aynı zamanda toplumsal denge ve barışın ön koşuludur..." Şimdi bir de Baykal'ın iki hafta önceki Parti Grup Toplantısında yaptığı konuşmaya bakalım: "Pek çok paketlerle anayasa değişikliği yapıldı, yine bunu yapabiliriz. Biz tümünü atmak istiyoruz. Atmayın canım, onun içinde atılamaz maddeler var. Onun içinde çok değerli hatıralar var. Onun içinde Mustafa Kemal Atatürk'ün, Milli Mücadelenin, Kurtuluş Savaşı'nın damgası var." Şimdi de, baş örtüsü ile ilgili anayasa değişiklikleri sırasında Baykal'ın kulisteki gazetecilere söylediğine kulak verelim: Kendi sorduğu "Anayasa yeniden yapılamaz mı?" sorusuna, yine kendisi şu cevabı veriyor; "Elbette yapılır. Düşmanı atarsın, devleti yeniden kurarsın. Bayrağı dikersin... Parayı bastırırsın. Yapanlar yapmış... İhtilali yaparsın. İdamı göze alırsın... Anayasa toptan yapılır..." Peki hangi Baykal'a inanacağız? Cerbezeli bir üslup, lakin çelişkinin bini bir para!.. Milletin seçtiği Meclisin yeni anayasa yapmasına karşı çıkacaksın, ama ihtilal yapanların hazırlattığı anayasayı sineye çekeceksin... Ya da bazen eleştirip, bazen sahipleneceksin!.. Yukarıdaki üç paragrafta, bu derin ve yaman çelişkiler o kadar bariz sırıtıyor ki. En tuhaf nokta da; yeni bir Anayasa yapmak isteyenlerin idamla korkutulmaya çalışılması... Meclis Başkanı Köksal Toptan ve özellikle Aydın Menderes'ten gelen sert tepkiler üzerine; Deniz Baykal çark etti ve bu sözlerle Talat Aydemir olayını kastettiğini söyledi. İyi de, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin yeni anayasa yapmak istemesiyle; bir maceraperest albayın, devlet düzenini silah zoru ile değiştirmeye teşebbüsü arasında, ne gibi benzerlik kurulabilir ki? Bunu herhalde, demokrasiden yana olduğunu iddia eden siyaset bilimci Sayın Baykal açıklayabilir... Sizce açıklayabilir mi?!.