CHP'nin 32'nci olağan kurultayı, Deniz Baykal'ın da olağanüstülerle birlikte galiba 10'uncu kurultayı... Dün bu satırların yazıldığı sırada; bildiğimiz kadarıyla başka hiçbir partide mevcut olmayan bir işlem devam ediyordu. Kurultay divan platformuna kurulan masalarda, delegeler genel başkanlığa aday olan isimler için imza atıyordu. 1231 delegenin yüzde 20'si olan 253 delegeyi bulamayan aday adayları, adaylık statüsüne kavuşamayacaktı. Adaylık yarışının bile serbestçe gerçekleşmediği bir kurultaydan nasıl bir demokratik sonuç çıkabilirdi ki! Bu noktada genel başkanlık için başvuran dört kişiden sadece Baykal'ın durumu tüzükle sağlama alınmış ve bu yüzde yirmilik duvarla başkalarına karşı da sıkı biçimde korunmuştu. Aday adayı Ayhan Yalçınkaya, adaylık bir tarafa; Parti Meclisi üyesi ve delege sıfatıyla dahi, kurultayda konuşma şansı bulamadı. Çünkü Divan Başkanı İsmet Atalay, konuşmacı sayısını yedi kişi ile ve 10'ar dakikalık süreyle sınırlamıştı! Onun içindir ki, hiç kimse CHP'nin bu kurultayından yeni bir şey beklemiyor aslında. Deniz Baykal yaptığı iki buçuk saatlik konuşmada, her salı günü Parti Grubunda söylediklerinden farklı bir şey dile getirdi mi? Bize göre tek fark, konuşma süresinin biraz daha uzun olmasıydı... Bir de, galiba "Arkadaşlarımın foyasını mı çıkaracağım..." cümlesi idi. Bu defa tüzüğe göre, resmen rakip dahi olamayan rakiplerini eleştirmeyeceğini söyleyerek, sözüm ona jestte bulunan Deniz Baykal; daha önceki kurultayda Mustafa Sarıgül için aynı nezaketi göstermemişti. Tam aksine neredeyse bütün konuşmasını Sarıgül'ü hırpalamaya hasretmişti. Sayın Baykal'ın geleceğe dönük olarak söyleyeceği pek yeni bir şey olmadığı, bu yönde bir hazırlığının da bulunmadığı bir kere daha görüldü. Herhalde onun için olacak ki, CHP Lideri hep doksan yıl öncesine, 1919'lara, 20'lere 23'lere uzandı. O devirlerdeki olayları tekrar tekrar anlattı. Oysa bugünkü konu, mezar taşlarıyla övünmek veya geçmişin mirasını yemek olmamalıydı. Netice: Sayın Deniz Baykal, dün Kurultay'da hançeresini bir hayli zorlayarak ve bundan dolayı zaman zaman sesinin detone olduğu bir bağırma temposunda; o bildik üslubu ile daha evvel defalarca söylediklerini tekrarladı. Bir yerde kendisini tekrarladı! Kendisini dinleyen delegelerin, parti ve ülke istikbali ile ilgili olarak mutlu olduklarını söylemek mümkün mü?! Yani o delegeler mesela bir sonraki yerel seçimlerde veya genel seçimlerde CHP'nin yüzde 20'lik oy oranının üstüne çıkacağına dair, içlerinde bir ümit yeşerdi mi? Çok zor!.. Oysa Baykal 1992 Eylül'ünde, delegelere daha ümit verici şeyler söylemişti. Şahin Alpay'ın da yazdığı üzere, şöyle demişti: "CHP'yi yeniden tanımlayacağız... Artık Kürt-Türk, Alevi-Sünni, kavgası yok. Bundan sonra barış var. CHP bu büyük iddiayı gerçekleştirmeye geliyor. Emekle sermayeyi barıştırmaya geliyor. Doğu ile batı kültürünü uzlaştırmaya geliyor. İmam-Hatip okuluna giden gençle, diskoya giden genci kucaklamaya geliyoruz. Artık CHP devlet partisi olarak değil, toplum ve halk partisi olarak anlaşılmalıdır..." Ancak geçen zaman zarfında bunların hiçbiri gerçekleşmedi. Bırakınız herkesle kucaklaşmayı; Baykal şimdi kendisini eleştirenlere kapıyı gösteriyor. "Gidin kendinize başka parti kurun!" diyor. Zaten 1992'den bu yana başta CHP'nin ikinci kez kuruluşuna öncülük eden Erol Tuncer ve eski genel sekreter Ertuğrul Günay olmak üzere; pek çok isim artık CHP çatısı altında bulunmuyor...