En fazla olağan ve olağanüstü kurultay toplamakla ünlü CHP'de; her kurultaydan sonra işler biraz daha karışıyor... Genel Başkan Deniz Baykal, muhaliflerin farklı gündemle toplamak istediği bir kurultayın önünü kesmek için, çok değişik; daha doğrusu bugüne kadar pek görülmeyen, belki de benzeri hiç olmayan bir kurultay topladı. Ama bu da muhaliflerin hızını kesecek gibi görünmüyor. Tabir yerinde ise, CHP kaynayan bir kazan gibi fokur fokur kaynıyor. Cumartesi günü yapılan kurultay, eğer Jandarma çemberi ile korumaya alınmış olmasaydı kesinlikle karakolda bitecek gibiydi!.. Düşününüz; şehrin 27 kilometre dışında, jandarma bölgesinde bulunan bir otelde, üstelik otelin iç mekanları ile kurultay salonu arasına bile tel örgü döşenerek koruma altına alınmış bir kurultay. Sadece delegelerin ve onur üyelerinin katılabildiği, parti problemlerinin çözümü için tartışma ortamından ziyade, sadece genel başkana ve tabii mevcut yönetime güvenoyu sağlamaya hasredilmiş bir kurultay... Evet, sıkı güvenlik tedbirleri sebebiyle kurultay karakolda bitmedi ama, yine de iş mahkemeye intikal etti. Çünkü, Baykal'ın kendisini istemeyenleri "çapulcu" olarak itham etmesi üzerine, bu suçlamayı üzerine alınanlar meseleyi yargıya götürüyorlar. Bu da CHP'de kurultay sonrası başgösteren yeni bir gelişme. Şimdiye kadar CHP içinde çeşitli kişiler; (ki, bunların içinde Sayın Baykal'ın ismi de yer almıştır) hizipçilikle vs. suçlanmıştı ama, "ÇAPULCULUK" gibi bir itham ilk defa vukua geliyor. Görünen o ki; Sayın Baykal'ın sinirleri mevcut gelişmeler karşısında hayli gerilmiş. Aksi halde kişisel olarak son derece dikkatli ve nezaket kurallarına saygılı bir Baykal'ın bu derece hırçın bir üslup kullanması beklenmezdi. Peki, bu saatten sonra ne olur? Hiçbir şey eskisi gibi olmaz... Çeşitli ihtimaller ve alternatifler bulunmakla beraber, muhaliflerle mevcut yönetim açısından ayrı ayrı tek bir yol kaçınılmaz görünüyor. Muhalifler için, her imkanı deneyerek genel başkan ve ekibini bir şekilde yerlerinden etmek. Parti Yönetimi içinse; giderek bünyede kangrenleşmeye yüztutan muhalifleri, ihraçla veya istifaya zorlamakla tasfiye etmek... Nitekim istifaların ucu göründü. Edirne Milletvekili Necdet Budak'la başlayan bu sürecin hangi boyutlara varacağını zaman gösterecek ama, bir veya birkaç kişi ile sınırlı kalmayacağı da açık. Acaba CHP bu sıkıntıları neden yaşıyor? Niçin bu çıkmazdan bir türlü kurtulamıyor?.. Bölünmeler; sonra birleşmeler, sonra yeniden ayrılmalar-kopmalar; genel başkan değişiklikleri, ara formüller, kurultaylar... kurultaylar... Sonuç değişmiyor. Sıkıntılar büyüyerek devam ediyor. Sahi bütün bunların sebebi ne olabilir? Yoksa temelde halktan kopuk, halkın rağmına bir politika sürdürmekte ısrar mı partiyi bu hallere getirdi? Gelişmeleri, dünyanın gidişatını doğru okuyamamak, daha geçen yüzyılın ilk yarısında demode olmuş bir siyasi anlayışı 21. yüzyılda da devam ettirmeye çalışmak mı problemin kaynağı? Bu hususu iyi irdelemek gerekiyor. "Yani halkın halk için halk tarafından idare edilmesi" demek olan DEMOKRASİ'yi, "Halka rağmen halkı yönetmek" şeklinde, 1930'ların "devletçi" yaklaşımıyla uygulamaya kalkışmak çıkar yol değildir. Mesele ne Baykal, ne de başkasıdır; mesele zihniyet ve siyasi anlayışın eskimişliği ve günümüz şartlarına cevap veremeyişidir.