ABD'nin 1970'li yıllarda Vietnam'da uğradığı müthiş yenilgiden sonra, bu ülkenin askeri fikriyatında yaygın olarak "Vietnam Sendromu" deyimi kullanılır olmuştu. Bahse konu ağır yenilginin ABD ordusunda ve toplumunda meydana getirdiği psikolojik sarsıntı kastediliyordu... Sürekli olarak yenilgiye uğramak, acaba nasıl bir sendroma yol açar? Bu ülkede çok partili siyasi hayatın başladığı altmış bir yıldan buyana, asla tek başına iktidara gelme başarısını gösteremeyen CHP'de, şiddetli bir sendromun varlığı elbette inkar edilemez. Son seçimlerde de bütün sivri iddialarına ve agresif söylemlerine rağmen, ana muhalefet partisi, iktidar partisinin ancak yarısı kadar oy alabildi. Bu sonuç, aynı zamanda CHP'nin 2015 yılında yapılacak seçimlerde de, iktidara gelme şansının bulunmadığını ortaya koyuyor. CHP Genel Başkanı ve ekibi, alınan sonucu rasyonel bir değerlendirmeye, ciddi bilimsel analizlere tabi tutacağı yerde, daha önce de hep yapıldığı üzere, seçmeni itham etmeye, suçlamaya devam ediyor. Her sandık yenilgisinin sebebi olarak, "Cahil", "Kuyruk" ve "ne yapacağı belli olmayan" diye hakaret edilen, hafife alınan seçmen gösterilirdi. Daha sonra kimi densiz kalemşorlar, CHP'ye oy vermeyen seçmeni "Bidon kafalı", "Göbeğini kaşıyanlar" diye, tahkir etmeye yeltendi. Kılıçdaroğlu tabii ki böyle çirkin bir söylemi kullanamazdı. Ama o da hiç hafif olmayan bir başka söylem geliştirdi: "Stocholm Sendromu..." Yani 38 sene evvel, İsveç'te bir banka soygununda rehin alınan kişilerin, soygunculardan yana tavır koyup, polisin kendilerini kurtarmasına direnmesi ve daha sonra da para toplayıp onlar için avukat tutmaları olayına gönderme. Yani kaba ifadesi ile af buyurun, kişinin tecavüzcüsüne aşık olma hadisesi!.. Evet evet, Kılıçdaroğlu'nun seçim yenilgisi için bulduğu sebep, yahut seçmen davranışından çıkardığı sonuç bu... İşte bunu duyunca insan CHP'nin niçin bir türlü halktan iktidar vizesi alamadığını çok net olarak anlıyor. CHP, benim eksiğim - kusurum nedir diye, düşünme zahmetine girmiyor. Her zamanki gibi, halkı suçlama yoluna gidiyor. Gitsin bakalım!.. Dün baktım Gürsel Tekin gürül gürül gürlüyordu. Yeni bir kurultay yolunda Baykal ve Sav ittifakı için, "Düne kadar birbirini boğazlayan şer odakları bir araya gelmiş..." diyordu. Dikkat ediniz, şer odakları dediği, bir sene öncesine kadar biri Partinin lideri, diğeri de değişmez ve değişmesi teklif dahi edilemez genel sekreteri idi. Her ikisi de elli küsur yıllık CHP'li idi. (Tabii ki, halen de öyleler...) Hatırlayınız, malum kaset skandalından sonra, Deniz Baykal zaruri istifasını açıklarken, televizyon ekranlarından göz yaşı döken o aynı O Gürsel Tekin değil miydi? Peki ne oldu, neler değişti de, Gürsel Bey böyle zehir zemberek laflar ediyor? Sahi CHP'deki gerçek sendrom nedir? Bilen var mı?!