Danıştay'dan yine tartışmalı bir karar...

A -
A +

Danıştay 8. Dairesi, ALES (Akademik Personel ve Lisans Üstü Eğitim Giriş Sınavı) Sonbahar dönemi kılavuzundaki kılık kıyafet düzenlemesini iptal etmiş. Hem de oy birliği ile... Gerekçe neymiş biliyor musunuz? "...Kimlik tespitinde sıkıntı olabileceğinden, sınav güvenliğinin tehlikeye girebileceği..." Bir ülkede, temel hak ve hürriyetlerle ilgili hukuk kurallarının çiğnenmesi; üstelik bu kuralların üst düzey yargı mercileri tarafından çiğnenmesi, çok talihsiz ve düşündürücü bir durumdur. Danıştay 8. Dairesi, kararına gerekçe bulabilmek için anlaşılan epeyce zorlanmış, lafı uzattıkça uzatmış; Vaktiyle Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen 2547 Sayılı YÖK Kanununa eklenmiş olan geçici maddeye dahi atıfta bulunmuş vs. vs. Yani yıllardır dinlediğimiz hikaye! Karara gerçekten hukuki bir dayanak teşkil edecek, yeni hiçbir şey yok. Ne anayasada, ne kanunlarda başörtüsünü yasaklayan bir hüküm, asla ve kat'a mevcut değildir. Ama Danıştay bildiğini okuyor. Konuyla yakından uzaktan ilgisi olmayan bir sendikanın başvurusu ile iptal kararı alıyor. Burada sormak lazım: ALES'in güvenliği konusu Eğitim İş Sendikasının işi midir? Ama Danıştay zaten bu konudaki itirazları hiç kaale almıyor... Tıpkı daha önce meslek liseleri ile ilgili katsayı davasında, İstanbul Barosu'nun başvurusunda takındığı tavır gibi. Açıkçası burada soyut hukuk kurallarının gözetilmesinden ziyade, başvuruda bulunanların somut pozisyonu daha çok önem taşıyor!.. Bu durumu keza Hakim -savcı sınavlarına yapılan mükerrer müdahalelerde de gördük. Danıştay tam dört defa hakim -savcı sınavları hakkında yürütmeyi durdurma kararı verdi. Anayasa Mahkemesinin aksi yöndeki görüşüne rağmen, Danıştay yanlışta ısrar etti. Bugünlerde çokça konuşulan yargıdaki dava birikimi ve iş yükünün fazlalığında, Danıştay'ın bu gayretlerinin payı da yok değil. Lakin Danıştay (ve de Yargıtay) bu noktada, ortaya çıkan sonuçlarla, mağdur olan, hak kaybına uğrayan vatandaşların durumuyla pek de ilgili değil. Çünkü Yüksek Yargı Organlarının Anayasa ve kanunlarla kendilerine verilen görevler dışında, kendilerine biçtikleri misyon çok farklı... Kısaca ifade edecek olursak, "Rejimi koruma ve kollama..." misyonudur bu! Bunun pozitif hukuk normlarında dayanağının olup olmaması da, onlar için önem taşımıyor. Oysa gelişmiş hukuk devletlerinde, yargı organlarının bu türden bir görevi söz konusu değildir. Bu tuhaflık bizim ülkemize mahsustur. Ve ne acıdır ki Yüksek Yargı Organları, bu sakil durumun ortadan kaldırılması için ortaya konulan gayretlere her adımda ket vurmaya, engel olmaya çalışıyor. Bu yüzden de, objektiflik ve güvenilirlik noktasında aşınmaya uğruyor ne yazık ki!.. YÖK bu yanlış karara itirazda bulunacağını açıkladı. İtirazı inceleyecek merci de Danıştay. Büyük ihtimalle itiraz reddedilecek ve yanlışta ısrar edilecek. Ama önemli değil. Türkiye bugüne kadar pek çok sıkıntı ve zorluğu aşmasını bildi. Bunun da üstesinden gelecektir. Önümüzde genel seçimler var. Seçimlerden sonra, yapılacak yeni ve sivil anayasada, devletin temel erkleri olan yasama, yürütme ve yargının görev ve sorumlulukları, evrensel standartlarda tekrar düzenlendiğinde, artık böyle problemlerle karşılaşmayacağız. Yani hukuk devleti bütün fonksiyonları ile çalışır olacak. Moralinizi bozmayın. O günler fazla uzak değil...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.