Bu seneki Davos toplantılarını izleyen gözlemciler, herhalde Davos Toplantılarının irtifa kaybetmekte olduğunu müşahede etmiş olmalılar... Otuzbeş seneden beri devam eden bu toplantıların organizatörleri (Başta toplantıların fikir babası, ekonomi profesörü Klaus Schwab olmak üzere), Davos'un dünya ekonomi ve siyaset çevrelerindeki reytingini koruyabilmesi için birtakım değişiklikler yapmıyor değil. Mesela bu sene sinema dünyasının ünlü isimleri (Richard Gere, Cher, Sharon Stone, Angelina Jolie vs,) de davet edilerek, izleyicilerin ve basının dikkatleri ayakta tutulmaya gayret edildi. Bu çabanın pek boşuna gitmediği de görüldü. Ancak, 2002 yılı hariç (11 Eylül terör olayı münasebetiyle, o yıl zirve İsviçre yerine ABD'nin New York kentinde yapıldı...) tam otuz dört kere bu toplantılara ev sahipliği yapan, İsviçre'nin Davos kasabası, kayak sporu meraklısı bir kısım sosyetenin gözde yerlerinden olsa da, farkedilir bir biçimde cazibesini kaybediyor. Yani modası geçiyor denilebilir! Bu yıl "Sorumluluk Alma Zamanı..." temasıyla toplanan ve temelde Güney Asya'daki tsunami felaketine uğramış insanlara yardım eli uzatılması ve dünyanın fakir-zengin kesimi arasında gitgide derinleşen uçurumun kapatılması yollarının aranması üzerine kurulu görüşme ve toplantıların sonucunun pratik hayata ne oranda yansıyıp yansımayacağını önümüzdeki aylarda görmek mümkün olacak... ABD'de yeni yapılan seçimler sonrasında Bush'un Kabinesi henüz tam olarak kurulamadığı için, yönetimin üst düzey kesiminden pek katılım olmadı. Buna karşılık rahatsızlığına rağmen, eski başkan Bill Clinton, Davos'a katılarak çeşitli konuşma ve görüşmeler yaptı. Fransa Devlet Başkanı Chirac, hava şartlarını bahane ederek Davos'a gelmedi; video-konferans yoluyla konuşmasını yaptı. Clinton'dan sonra Batılı en ağır portre olarak, İngiliz Başbakanı Blair Davos'ta hazır bulundu... Diğer taraftan Başbakan Erdoğan başta olmak üzere, bakan Ali Babacan ve Kemal Unakıtan ile, Türk heyetinin diğer üyelerinin, Davos'taki yabancı katılımcıların ilgi odağı olduğunu medya yorumlarıyla öğrendik. Avrupa Birliğinden tam üyelik için müzakere tarihi alan Türkiye, şimdiye kadar olduğundan çok fazla yatırımcıların dikkatini çekiyordu. Ekonomi mantığı içinde böyle bir durum gayet tabiidir. Yeter ki, devamı getirilebilsin! Yani iş sadece Davos'taki iltifatkar sözlerle kalmasın. Konuyu değiştirmeden yine Davos'a dönelim. Son beş seneden beri, Brezilya'nın Porto Allegre isimli sahil şehrinde Davos Toplantılarının alternatifi yapılıyor. Özellikle kapitalizm ve küreselleşme karşıtlarının, fakir dünyanın sesini duyurmak ve giderek bozulan dünya ekonomik dengelerine, açlığa dikkat çekmek için tertiplediği bu toplantılar, kısa zaman içinde dikkatleri üzerine çekmeyi başardı. Öyle ki, son yıllarda, Davos toplantılarının gündemini adeta Porto Allegre belirliyor!.. AIDS ve fakirliğin pençesinde kıvranan Afrika'yı kurtarma söylemleri; dikkatinizi çekmemiş olamaz... Küreselleşme karşıtlarının günden güne yükselen tepkileri ve etkinlikleri, "zenginler kulübü" olarak da bilinen G-8 zirvelerini de çok derinden etkiliyor. Ancak bu vadideki reaksiyon fikri platformla sınırlı kalmayıp, zaman zaman şiddet olaylarına da yol açan sonuçlar doğuruyor. Bu sebeple son zamanlardaki G-8 zirveleri, terör korkusundan dolayı Portekiz ve ABD'de, dış dünyadan izole edilmiş adalarda gerçekleştirilebildi. Bu ayrıntıyı şunun için köşemize taşıdık; hali hazırda bazıları katılmak istemese de, Davos Toplantılarının modası geçiyor. Marjinal davranışların ve şiddet hareketlerinin de cereyan edebildiği Porto Allegre gibi, fakir dünya kesiminin zirveleri, tek başına elbette Davos'a alternatif olamaz. O halde, modası geçmekte olan Davos'un yerine yeni bir organizasyonun temelleri atılamaz mı? Böyle bir organizasyonun adresi, Avrupa ve Kuzey Amerika yerine, pekala fakirliğin ve gelir dengesizliğinin en fazla hüküm sürdüğü Asya kıtasında olamaz mı? Uzak diyarlardan ve konfor şartları içinde, dünyanın fakir bölgeleri için ahkam kesmek yerine, sırça köşkten sahaya inerek, olayları en yakından gözlemlemek ve çözüm aramak daha gerçekçi olmaz mı? Bu görüşümüze dudak bükenler çıkacaktır elbet... Önemli değil. Biz bunları söylerken Avrupa'ya yahut bir başka kesime cephe almak gibi bir niyet taşımıyoruz. Sadece fakirleri oyalama ve gözboyama yerine, hakikaten çözüm olacak düşünce üretimini ve bu düşüncenin pratiğe dökülebilmesini arzu ediyoruz. Türkiye'deki ekonomi çevrelerine, düşünce üretim kuruluşlarına ve diğer sivil kitle örgütlerine duyurulur. Prof. Klaus Schwab'ın başardığını başka kimse yapamaz mı yani?!