Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun Ankara'da 180 büyükelçiye yaptığı konuşma, sadece 2011 yılının dış politika manifestosu değil; bunun daha da ötesinde her bir cümlesiyle, her kelimesiyle yeni bir dönemin temel vizyonudur, ana istikamet hattıdır... Burada kritik nokta, Sayın Davutoğlu'nu ne kadar anladığımız hususudur! Zira göreve (Danışmanlık da dahil) geldiği ilk günden beri, kimileri ısrarla ve inatla kendisine şaşı bakıyor. Bazıları her sözüne ve hareketine şüpheyle yaklaşıyor. İlk sıralarda snob-monşer kesimi, her zamanki kibirli tavırlarıyla ona karşı bir küçümseme eylemine girişti... Fakat kısa zamanda Davutoğlu, birikimi, çapı ve vizyonu ile uluslararası arenada temayüz edince, bu defa müstehzi edalar, yerini kıskançlığa bıraktı. Böyle olunca da, dış politikada atılan cesur, kararlı ve yerinde adımlar; yerleşik pasifist ve ürkek öğreti çerçevesinde ele alınıp eleştirildi. Buradaki belirleyici ölçüt de bilindiği üzere, "Acaba Batı buna ne der?" şablonudur. Mesela Hamas Siyasi Büro Başkanı Halit Meşal'in Türkiye'ye çağırılmış olması, bu şablona göre, korkunç bir hata idi... Aynı şablona göre, Tayyip Erdoğan'ın Davos'ta Şimon Perez'e "One minute!" çekmesi de felaket bir davranıştı... Hâlâ daha bunun davasını güden kalemşorlar var iyi mi!.. Aynı kalemler, İsrail'in Türk hava sahasını kullanarak Suriye'deki sözüm ona nükleer tesisleri vurmasına ise, hiç ses çıkarmadı. Mavi Marmara gemisine yapılan insanlık dışı saldırıyı kınamak zorunda kaldılar ama, Türkiye'nin haklı olarak özür ve tazminat konusunda bastırmasına ise, (Canım bu kadarı da fazla...) gibi bir yaklaşım sergiliyorlar. Davos sonrası, "Eyvah başımıza acaba ne felaket gelecek?.." diye telaşlananlar, Ahmet Davutoğlu'nun ortaya koyduğu vizyonu kavramakta zorluk çekerler. Davos orada kalsın artık, şimdi Türkiye 180 büyükelçinin iştirak ettiği Erzurum toplantısı ile ona alternatif geliştiriyor... Rahmetli Özal, Yunan Başbakanı Karamanlis ile bir Davos toplantısında, Yunanistan'la ilişkileri ısıtmıştı. Şimdi de Yorgo Papandreu Erzurum'a geliyor... Bir kenara yazınız, beş-on sene içinde Erzurum ve Palandöken, Davos'u çok çok gerilerde bırakacaktır. Ama bunun için Sayın Davutoğlu'nun söylediklerini çok iyi anlamak gerekiyor. 2010 yılında Davutoğlu'nun yaptığı 81 tane dış seyahatin yarıdan fazlası AB ülkeleri ve ABD'ye gerçekleşmiş. Aynı şekilde Türkiye'de ağırladığı yüze yakın yabancı konuğun üçte ikisi Batılı, yani Avrupa ve Amerikalı... Buna rağmen, hâlâ daha dış politikada Türkiye'nin eksen kayması içinde olduğundan dem vuranlar var... Oysa bunlar esas eksen kaymasından, yani Euro-Atlantik eksenindeki stratejik dünya dengesinin Asya-Pasifik eksenine kaymakta olduğunu göremiyorlar, okuyamıyorlar. Zira Batı kompleksi bunları fena halde zaptetmiş!.. İşte şimdi Davutoğlu bu kompleksin yıkılması için çağrı yapıyor. Diyor ki: "Gelecek küresel kültüre en özgün katkıyı sağlayacak aydın ve devlet adamlarının Türkiye'den çıkacağına inanıyorum. Ama bunun için öncelikle bize yerleştirilmek istenen (tabirimi mazur görün) aşağılık kompleksini, yıkmak zorundayız. Bize biçilen elbiseleri dar gördüğümüzü dünyaya ilan etmek zorundayız. İsterse buna eksen kayması densin, isterse başka türlü. Tarih sahnesine biz çıktığımızda bizimle birlikte bir tarih konuşacak. Bütün kadim konuşacak, bütün modernite konuşacak..." Başka söze gerek var mı?!.