Zaman içinde şartlara göre kalıp değiştirse de; medyanın dedikodu ve fısıltı terörü, hiçbir şekilde sona ermiyor... Kapatma davası ile birlikte, her gün Ankara ve İstanbul'un malum mahfillerinden yeni balonlar uçuruluyor. Türlü çeşitli senaryolar yazılıyor. Daha çok da iktidar partisinin, kapatılması (sanki bugünden kapatılmış gibi) sonrasına dönük hesaplarla ilgili, bu senaryolar!.. Bir dönem Ankara gazetecilerinin değişmez haber kaynağı, "üst düzey bir komutan"dı. Hiçbir zaman ismi telaffuz edilmeyen, genellikle gölge şeklinde verilen şapkalı bir asker portresi ile postalsever meslektaşlarımız maksatlarına ram oluyorlardı. Şimdilerde o muhayyel askerî kaynağın yerini, "üst düzey bir AKP'li" veya "Kabinedeki önemli bir bakan" klişesi aldı. Artık gazetelerin birçok köşesi, bu türden kurgulanmış dedikodu ve fısıltılarla dolduruluyor. Öyle ki, Başbakanlık basın sözcülüğü ile hükümet bunlara tekzip yetiştirmekte zorlanıyor. Lakin kimi kalemler yalanlanmaktan hiç de rahatsız olmuyorlar. Hatta bu durumu, yazdıklarının etkili olması şeklinde algılayıp; "başarılı gazetecilik" diye sunan kalem magandaları epeyce fazla! Peki, Türkiye'nin meseleleri böyle mi tartışılmalı? Medyanın bir kısmı öylesine büyük tutarsızlık içinde ki... Bir taraftan devam etmekte olan bir dava hakkında; hukuki süreci etkileyecek biçimde yorum yapılmasının yanlışlığını savunurken, aynı şeyi kendisinin yapması trajikomik bir hâl. Bu hâlin, orta ve uzun vadede medyanın lehine olmayacağı da çok açık. Fakat anlaşılıyor ki, "Gün, bugündür..." hesabı içinde olanlar, dedikodu ve fısıltı terörü ile sonuç alma metodunu sürdürecekler... Bu arada bazı politikacılar da, benzer bir yönteme sarılmış durumda!.. Normal demokratik yollardan iktidara gelme umudu olmayanlar, komplo teorileri ve dedikodularla, şantaj yüklü fısıltılarla; kimi zaman ultra saçma hukuksal ve siyasal yorumlarla, ileriye dönük çalışıyorlar... Bu yolla da siyaset yaptıklarını zannediyorlar. CHP Mersin Milletvekili İsa Gök; AK Parti'nin kapatılması halinde, Cumhurbaşkanının da Çankaya'yı terk etmesi gerektiğini, aksi hâlde makam gasbı yapmış olacağını filan söylüyor... Ne diyelim, herhalde kimse aklını peynir ekmekle yemedi. Zihin teşevvüşü içinde olanlar; şu sıralarda biraz düşünüp öyle konuşsalar hem kendileri, hem de ülke adına daha iyi olacak. Kimse halkı enayi yerine koymaya kalkmasın!.. Deniz Baykal bir taraftan, "Demokrasilerde halkın iktidarları getirip götürmesi"nden bahsediyor, öbür yandan da "İnşallah Anayasa Mahkemesi AKP hakkında gerekeni yapar" diyerek, halkın dışındaki çözümlere sarılıyor... Bu ülkede, yüzde on olan seçim barajının kaldırılması için fırsat kollanırken; CHP liderliğine adaylık için, bunu yüzde yirmiye çıkaran Sayın Baykal'dan, daha ileri bir demokratik yaklaşım da beklenemezdi herhalde! Ancak ille de olumlu bir nokta arayanlar için, bir tutamak olduğu söylenebilir: Baykal 367 davası konusunda; "Mahkeme bu yönde karar almasa çok tehlikeli şeyler olacak..." diye tehditte bulunurken, bu defa "İnşallah gereğini yapar..." biçiminde bir temennide bulunuyor. İlkine göre, daha demokratik değil mi?!.