Dehşet senaryoları geçerli değil...

A -
A +

Evet, bazı gazete köşeleri ve televizyon ekranlarında pompalanan dehşet senaryolarının geçerliliği yoktur! Çünkü asıl şimdi işler normal seyrine girmeye başlamıştır. Çünkü ancak gerçek demokrasilerde herkes hukuk çerçevesinde hesap verme noktasında kanun önünde eşittir. Yani bazıları dokunulmaz değildir... Oysa bugüne kadar, sanki bazıları ne yaparlarsa yapsın; yanına kâr kalacak gibi bir hava hakimdi! Öyle ki, kamu düzenini sağlamaya ve korumaya yönelik anayasa ve kanunlar; âdeta bazı odaklar için bir şey ifade etmiyordu!.. İşte asıl dehşet verici durum da, bunun altında yatıyordu. Devletin rejimine, hukuk düzenine, milletin iradesine meydan okurcasına; illegal örgütler kuran, fütursuzca her türlü kanunsuzluğa başvurabilen, ülkenin istikrar ve güvenliğini temelinden sarsan mihrakların faaliyetine karşı sessiz mi kalınacaktı? Herhalde böyle bir şey olmayacaktı... Dün de burada dile getirdik: Kimin zanlı, kimin suçlu, kimin suçsuz olduğunu tespit edecek olan makam ve merciler bellidir. Kimse kendisini mahkemelerin yerine koymasın! "Falanca adam tanınmış kişidir, filanca saygın bir kimsedir... Dolayısıyla illegal örgütlerle işi olmaz. Buna katiyen ihtimal veremiyoruz..." türünden güzellemelerin, kişisel jest ve şovdan öteye bir kıymeti harbiyesi yoktur. İnsanların suçlu veya suçsuz oldukları, rütbelerine, mevkilerine ve şöhretlerine göre anlaşılmaz. Bu iş o kadar ucuz değil. Bir yıldan beri devletin savcısı ve emniyeti, delil olarak orta yerde duran milyonlarca sayfalık bilgi ve belge üzerinde çalışıyor. Bir yaşlı meslektaşımız; "Bunlar klasik hikâyeler..." demiş. Hayır sayın bay, bunlar asla hikâye değil. İçinde günü gününe not tutulmuş hayat hikâyesi ve hatıralar da var ama, asla bildiğiniz türden klasikler değil... Bir şey daha: Bütün bu bilgi, belge ve olaylara karşı eskiden olduğu gibi klasik duyarsızlık hali yoktur. Sokaktaki vatandaştan, devletin tepesindeki yetkililere kadar, herkes artık duyarlı. Duyarlılık şunun için: Demokrasiyi hiçe sayan, hukuku tanımayan her türlü oluşumun bertaraf edilmesi, kökünden sökülüp atılması... Gerçek demokrasilerde kimse la yüs'el=dokunulmaz değildir. Ne yazık ki, memleketimizde şimdiye kadar "kanun önünde eşitlik" prensibi yer etmiş değildir. Bazı güç odakları, daima ayrıcalıklı ve korunaklı olagelmiştir. Kimileri de, birtakım tabuların ardına sığınarak kendisine böyle bir pozisyon sağlamıştır. Bu yüzden de günümüze kadar, ülkenin güven ve istikrarı sık sık tehlikeye girmiştir. Esas düşündürücü olan husus da, buna sebebiyet verenlere bir türlü hesap sorulamamasıdır!.. İlk defa bu yönde ciddi bir gelişme var. Malum çevrelerin bundan rahatsızlık duyması, bağırıp çağırması gayet normal... Fakat devletin meşru düzenini korumaya yönelik bu çabaların, başka mecralara çekilmek istenmesi de o derece anormal bir teşebbüstür.... Bu cümleden olarak, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın Parti Grubunda aktardığı; "...Naziler önce papazları topladı, sonra sosyal demokratları, sonra solcuları... Bir de baktık ki, sıra bize gelmiş!.." türünden hikâyeler, tam anlamıyla kafa karıştırmaya yöneliktir. Böyle yaklaşımlar, demokrasiye yönelen tehditleri görmezlikten gelmektir! Maalesef bu noktada CHP yönetiminin davranış ve beyanları öteden beri güven vermemektedir. CHP'nin yarım asırlık geçmişinde de, bu yönde kuşku uyandıran pek çok örnek vardır. İşin özü şudur: Demokrasiyi tehdit eden oluşumlara karşı, kim hangi tavrı sergiliyor? Öteden beri süngü gölgesinde iktidar kovalayan, koltuk kapmaya çalışanların kimden yana bağıracağı belli değil mi?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.