Türkiye; aslında hiç yaşamaması gereken bir problemi, yıllarca konuşmaktan ve tartışmaktan çok yoruldu... Bu konuda şimdiye kadar, çözüm yollarından ziyade demagojiye başvuruldu. Artık yüzlerce kere duymaktan bıktığımız; "Nenelerimizin, annelerimizin baş örtüsüne bir şey diyen var mı, ama türban simgedir. Problem burada..." klişelerine bakmayınız. Baş örtüsü konusunda, o kadar keyfi ve kraldan fazla kralcı bir uygulama var ki, hiçbir kaide ve kuralla izahı mümkün değil. Daha geçen gün Dokuz Eylül Üniversitesi kampüsünde yaşananlar her şeyi açıkça gösteriyor. Oraya gelen veliler, sadece sınıfların kapısına kadar kendi çocuklarına refakat için gelmişti. Onlar ne öğrenci idi, ne de devlet memuru. Ama birileri, haksız ve hukuksuz bir şekilde onlara başlarını açma dayatmasında bulundu... Tıpkı daha önce bazı hastanelerde başı açtırılan yaşlı hastalar gibi! Baykal'ın "Elli sene önce türban meselesi var mıydı?" tarzındaki sorusu hiç de samimi değil. Başörtü yasağının üniversitelere, nasıl sokulduğunu ve nasıl uygulandığını herkes çok iyi biliyor. Yine Baykal'ın "Türban serbest bırakılırsa çok önemli siyasi gelişmeler olur..." yollu tehditlerini de; herhalde bu millet bir tarafa not ediyordur. On yıllarca bu kabil korkutma ve sindirmelerle siyaset yapmaya çalışanların, artık duvara dayandığını ve onlar için denizin bittiğini görmesi gerekir!.. CHP Lideri, kendi partisi içindeki sıkıntıları dikkatlerden kaçırmak istiyor. Bu besbelli. Onun için de yerli yersiz, her olayı götürüp rejim ve laikliğin geleceğine bağlıyor. Bu konuda MHP Lideri Bahçeli'nin dün yaptığı açıklama, çok yerinde bir çıkış. CHP nedense kendisini hep farklı bir konuma oturtmaya ve diğer partilere de kendi düşüncesini empoze etmeye yelteniyor. Tek parti dönemi, statüko, otoriter yaklaşımlar vs. artık bugün geçer akçe değil. Bugünün şiarı, daha geniş hürriyetler, temel hakların daha çok korunması ve elbette daha gelişmiş demokrasidir. Bu anlayışta vesayetçi yaklaşımlara yer yoktur. Bugün eğitim hakları elinden alındığı için, üniversite kapılarında bekleşen binlerce öğrencinin mağduriyetini içine sindirenler; bu haksızlığın sürmesi için olmayan ve olmayacak olan tehlikelerden bahsediyorlar! Başörtülü öğrencilerin okullara girmesinden sonra, başı açık olanların baskıya uğrayacağını ileri sürüyorlar. Muhayyel bir baskıya karşı, şimdiden harekete geçenler; niçin hâlihazırda mevcut olan açık bir haksızlığa karşı aynı hassasiyeti göstermiyorlar. Bu çifte standart değil mi? Demokrasilerde, kayıtsız şartsız her bireyin, azınlık veya çoğunluk durumuna bakılmaksızın her grup, zümre veya topluluğun haklarının korunması ve gözetilmesi esas değil midir? Peki bu durumda yıllardır eğitim hakkı elinden alınan öğrenciler için bir izah var mı?! Evet... Samimi olmak gerekiyor. Demagoji ile samimiyet bir arada olamaz. Başbakanın dün kendi partisinin grup toplantısında yaptığı şu iki tespit, bizce çok önem taşıyor: Birincisi, "Hiçbir hak ve hürriyet demokrasi için tehdit oluşturmaz." İkincisi de: "Kimsenin hak ve hürriyeti, bir başkasının hak ve hürriyetini ortadan kaldırmaz." Yani başı açık olan öğrenciler baskıya maruz kalabilir (Dikkat ediniz kalabilir deniliyor...) diyerek başı örtülü olanların temel bir hakkını elinden almak; ne demokrasiye ne de hukuk devleti ilkelerine sığar. Şu anda, belli bir kesimin savunduğu absürd durum budur... Artık bu maskeli balo sona ermelidir. Korkulardan beslenen görüş ve yaklaşımlarla, bir ülke sağlıklı şekilde yönetilemez. Şimdiye kadar bu yolla ülkenin gelişmesine ket vuranlar, yine birtakım komploların, zorlamaların peşinde. Ama unutmasınlar, Türk Halkı, gayrimeşru usullere artık hiç mi hiç prim vermiyor!