Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı ve Başbakan Tayyip Erdoğan, salı günü partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada; demokrasi, değişim ve statükoculukla ilgili önemli şeyler söyledi. Mesela şu küçük paragrafa bir göz atalım: "Değişim politikalarını eleştirmek demokratik bir haktır. Ama milletin değişim iradesini ve kararını tahrip etmeye çalışarak statükoyu savunmanın, bugünün dünyasında vatanseverlikle uzaktan yakından hiçbir alakası yoktur..." Türkiye'de statükoculara karşı en fazla fikir kavgası veren yazarlardan biri Çetin Altan'dır. Kim bilir kaç kere şu cümleyi kaleme almıştır: "Ne zaman birileri, (irtica hortladı, rejim tehlikede, laiklik elden gidiyor...) türünden nutuklar çekmeye başlarsa; biliniz ki, bunların devlet sırtından sağladığı rant ve menfaatlere bir şekilde çomak sokulmuştur..." Yani, vatan-millet klişeleri işin kılıfı ve sosudur. Esas olan bedavadan beslendikleri devlet kaynaklı imkanların elden çıkacak gibi olmasıdır. İşte o zaman nasırına basılmış gibi bağırmaya başlarlar!.. Çetin Altan, her seferinde ucuz nutuklar çekerek halkın zekasıyla alay etmeye kalkışan bu güruha seslenir. Onların yıllar yılı bu ülkeye, ne ölçüde katkı sağladıklarını, halkın refahını artıracak ne gibi icraat gerçekleştirdiklerini, herhangi bir yenilik veya reforma imza atıp atmadıklarını sorgular. Türkiye'nin sosyal ve ekonomik alanda diğer dünya ülkeleriyle mukayesesini yaparak, o samimiyetsiz nutukçuları soru yağmuruna tutar... Tabii ki, şimdiye kadar hiçbir sorusunun cevabını alamamıştır. Gerçekten bugün Türk vatandaşı, hayat standardı bakımından Yunanistan vatandaşının 65 basamak altında ise; bu ülkenin yönetiminde on yıllarca söz sahibi olan politikacılar, bürokratlar vb. bütün yetkililer, hâlâ daha hangi yüzle konuşuyorlar? Bu geri kalmışlıkta en büyük sorumluluk payı onların değil midir? Yolsuzluklara-usulsüzlüklere batmış olanların, dürüstlükten; tarafsız kalması gerekirken tarafgirlikle temayüz edenlerin objektiflikten; her fırsatta hukuku çiğneyenlerin hukukun üstünlüğünden; darbecilerle iş birliği tescillenmiş olanların demokrasiden bahsetmeleri ne kadar inandırıcı olabilir? Daha doğrusu hiç inandırıcı olabilir mi? Kim, hangi hukukun üstünlüğünden bahsediyor? Hukuk devleti mi, kanun devleti mi? Hukukun üstünlüğü mü, güçlülerin hukuku mu? Savunulan değerler, evrensel değerler mi, yoksa zümre menfaatleri mi? Demokrasi, yani halkın iradesi mi, otoriter devlet anlayışı mı? Başkalarını hukuka uymaya çağırırken, hukuku bizzat siyasete ve ideolojiye alet etmek... Bütün bunların halkımız tarafından dikkatle izlendiğini unutmamak gerekir!.. Geçmişte halka itibar etmeyen, halkı hafife alan zihniyet defalarca yine bu halktan gerekli cevabı almıştır. Bu halkın bilinci, demokrasiyi kendisine fazla ve lüks gören statükocuların kurnazlığını alt edebilecek düzeydedir. Yeri ve zamanı geldiğinde, o bilincini yine konuşturur. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Ve kimse de halka rağmen bir yere varacağını sanmasın... Erdoğan'ın salı günkü grup konuşmasında, ifade ettiği şu sözlerin bir kere daha altını çizmekte yarar var: "Bugün bile yakaladığımız demokrasi standartlarını insanımıza iki beden büyük görenlerin var olduğunu biliyoruz. Daha vahim olanı ise, bu düşünce sahiplerinin, ekseriyetle siyasetten geçinenlerin arasından çıkmasıdır. Ne yazık ki, bürokraside de onların iş birlikçileri, yandaşları mevcuttur. Onları da biliyoruz. Aslında demokrasi, millete iki beden büyük gelmiyor. Statükocu zihniyet sahiplerinin üzerinde şık durmuyor. Bu millete demokrasi çok yakışıyor. Ama bu vatan hakkında çirkin emeller besleyenlere asla yakışmıyor..." Evet, halka "düşük-kuyruk" diyen, seçimleri karşı devrim olarak niteleyen; darbeci örgütlerle birlikteliği "saptanan", saptama ne kelime, mahkeme kararları ile tescillenen her türden statükoculara, demokrasinin yakışması zordur. Çünkü onlar demokrasiye inanmıyorlar, dolayısıyla kendilerine yakıştıramıyorlar!.. Ama önemli değil; halkın iradesi, her zaman diktacı zihniyetlere ve darbe heveslilerine set çekmesini bilmiştir...