1982 Anayasasının 2'nci maddesinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin değiştirilemeyecek ve değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek nitelikleri sıralanır: "Demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti." Fakat nedense bazıları yalnızca hep laikliğe vurgu yapar. Demokrasi ve hukuk neredeyse hiç hatırlanmaz. Mesela Cumhurbaşkanı Sezer'in 14 Nisan 2007 tarihinde Harp Akademilerinde yaptığı konuşmada, bu durum açıkça görüldü. Sayın Sezer, neredeyse her cümlesinde laikliği işledi ama, devletin demokratik niteliğini, galiba sadece anayasanın ilgili maddesinin metninde geçtiği için telaffuz etti!.. Oysa devletin laiklik niteliği ne kadar önemli ise, demokratik ve hukuk devleti olma nitelikleri de o derece mühimdir. Demokrasi ile yönetilen bir hukuk devletinde, temel güç organları ve bunların fonksiyonları bellidir. Yasama, yürütme ve yargı. Bu temel organların dışındaki anayasal ve yasal kurumların da görev ve yetkileri ve devlet hiyerarşisindeki yerleri net çizgilerle belirlenmiştir. Bu çerçevede Türk Silahlı Kuvvetlerinin de konumu Anayasa'da düzenlenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin hukuki yapısında, Ordunun ülkeyi yönetmek veya sivil kurumları denetlemek gibi bir görev ve yetkisi yoktur. Ordunun asli görevi bellidir. İstisnai vazifeleri de yine Anayasa ve kanunlarla düzenlenmiştir. Hukuk devletinde, kanunları ihlal eden, yani kamu düzenine tehdit teşkil eden, suç niteliğindeki her türlü olay ve durumun muhatabı ve ilgilisi yargı organlarıdır. Yani, Genelkurmay Başkanlığı'nın internet sitesinde yayınlanan bildiride yer alan iddialar şayet gerçekten vaki ise bile; bunları ele alıp kovuşturacak olan merci Cumhuriyet Savcılıkları ve mahkemelerdir. Askeri makamların ülke güvenliği ve kamu düzeni ile ilgili düşünce ve önerilerini ifade edecekleri meşru zemin, Milli Güvenlik Kurulu'dur, bir de Genelkurmay Başkanının Başbakan ve Cumhurbaşkanı ile yaptığı mutad görüşmeleridir. Bunların dışındaki açıklama, bildiri veya basın toplantıları vs. oturmuş demokrasi düzenlerinde görülen şeyler değildir. Anayasamıza göre, Cumhurbaşkanının seçilme şartları ve seçecek olan devlet organı bellidir. Darbelere hayır! Dikkat edilirse, bugüne kadar Ordunun en fazla eleştiriye uğradığı ve yıprandığı dönemler, askerin siyasete karıştığı ve sivil idareye müdahale ettiği zamanlardır. 1960 yılından bu tarafa, vuku bulan askeri darbeler, muhtıralar, post modern darbeler; gizli ve açık bütün müdahaleler ülkemizde demokrasinin kesintiye uğramasına; normal idari sistemin tıkanmasına ve netice olarak Türkiye'nin siyasi, ekonomik ve sosyal yönden zayıflamasına, geri kalmasına ve hatta geriye gitmesine yol açmıştır. Müdahalelere herekçe yapılan hiçbir konuda da kalıcı bir çözüm getirilememiştir. Bu tartışmasız bir gerçektir!.. Türk Milleti, kendi kendini yönetecek demokratik tecrübe ve birikime sahiptir. Demokrasi dışı herhangi bir empoze ve müdahaleye de karşıdır. Bundan on yıl önce; ülkenin denge ve düzenini bozan birtakım senaryolarla sahneye konan oyunların ne kadar zarar verdiği meydandadır. Bugün sivil idarecilere, askerlere, medyaya ve başta aydınlar olmak üzere, bütün vatandaşlara önemli görevler düşmektedir. Ülke idaresinde demokrasinin işleyişini hazmedemeyen bazı kişi ve kuruluşların postal parlatmak için ne kadar sabırsızlandığı da maalesef görülüyor. Bildiriye alkış tutan bazı rektörler, Prof.'lar, yazarlar, dernekler ve hatta bazı siyasi partiler gerçek yüzlerini bir kere daha göstermiş oldular. Ama merak etmesinler; CHP+Ordu=İktidar devirleri artık gerilerde kaldı!.. Devir demokrasi devridir. Halk da buna sahip çıkacaktır.