Dünkü yazımızda DTK tarafından ortaya atılan "demokratik özerklik" projesinin mahiyetini özetlemiş ve bunun Türkiye'nin sinir uçlarıyla oynamak anlamına geldiğini belirtmiştik... Bu tespiti yaparken, Kürt meselesinin konuşulmasına ve tartışılmasına karşı çıktığımız gibi bir kanaat uyanmamalı. Tam aksine hali hazırda en yakıcı mesele olan bu problemin, baskı-şiddet ve silahlı çözüm (zaten bunun bir çözüm olamayacağı otuz yıl boyunca görüldü...) dışında, diyalog ortamında ve akl-ı selimin ışığında çözüme kavuşturulması şarttır. Bu noktada MHP Lideri Bahçeli'nin, son tartışma ve gelişmelerin 'Açılım Projesinden' cesaret aldığı yolunda, hükümete yaptığı eleştiri doğru değildir. Otuz yıl boyunca güvenlik tedbirleri dışında, çözüm için bir projenin ortaya konulamamış olması, esasen meseleyi bugünkü noktalara tırmandırmadı mı? Açılım projesi çeşitli açılardan eleştirilebilir. Ancak buna tümüyle karşı çıkmak ve "demokratik özerklik" talebinin buradan cesaret aldığını düşünmek, konuyu çok yanlış mecralara taşımaktır. Şartlar ne olursa olsun, bu mesele soğukkanlı biçimde konuşulabilmelidir. Bu tartışmalarda çok sinir bozucu görüş ve fikirler duyulabilir. Buna da hazırlıklı olmak lazım!.. Ancak burada Kürt halkı adına, çözüm arayışı içinde olduklarını iddia eden kimilerinin de; şayet samimi iseler dikkatli ve özenli hareket etmeleri kaçınılmazdır. 'Şayet samimi iseler' ifadesine dikkat isterim... Zira Kürt meselesinin on yıllar boyu bir tabu olarak kaldığını unutmayalım. Tabunun ötesinde, bu ülkedeki idareci-bürokrat, siyasetçi-elit kesiminin büyük bir kesiminin konu ile ilgili dağarcığının ne yazık ki, "KART - KURT" safsatasından ibaret olduğunu da dikkatten kaçırmayalım! Cehaletle beslenen kin ve nefret, dökülen kanlarla büyüyen husumet ve karşılıklı inatlaşmanın körüklediği çatışmalarla, kördüğüm olan bir meseleyi hal yoluna koymanın zorluğunu tekrarlamaya gerek var mı? Şu halde bu zor işte ilerleme kaydedebilmek için, öncelikle yapılan yanlışları tekrarlamamak gerekir... Yani benim dediğim doğrudur veya benim dediğim dediktir türünden zıtlaşmalarla sonuç alınamayacağını bilelim. BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş'ın, "Biz devletin düzenleme yapmasını beklemeden iki dilli uygulamaya geçeceğiz..." türünden kışkırtmalarının ne denli işi çıkmaza soktuğunu iyi anlamalıyız. BDP yaklaşan seçimler için sivri bir çıkış yapmak istiyor bu belli. Bu bağlamda, Hasip Kaplan ve diğer BDP'li vekillerin ajite edici konuşmaları son derece rahatsız edici. Parti hesabına Kürt meselesinin temeline dinamit koymak akıl kârı değildir. Hiç olmazsa şunu akıl etsinler: Bu tarz bir üslup, kesinlikle Kürt halkına zarar veriyor. BDP'li vekillerin tuzu kuru olabilir... Ama vatandaş eziliyor beyler! Öcalan'ın kafasından çıkan, "Demokratik Özerklik" diye sunulan ve doğrudan bölünmeye götüren taslak planın asla gerçekçi bir çözüm yolu olmadığını, olamayacağını herkes aklına sokmalı. Diğer taraftan Kürt meselesini dondurmakla, geçmişte olduğu gibi yok saymakla, veyahut demokrasi anlayışı ve insan haklarının ulaştığı bugünkü seviye ile bağdaşmayan yaklaşımlarla da sağlıklı bir neticeye varılamayacağını unutmayalım. Burada gerekli olan şey dürüstlük, samimiyet ve cesaretle diyaloğu sürdürmektir. Başka yolu yok...