TCK tasarısı, daha doğrusu bu tasarının içinde henüz hiçbir şekilde yer almamış; mutasavver (düşünülen) "zina" maddesi etrafında koparılan gürültünün niçin ve kim yahut kimler tarafından tetiklendiği hâlâ meçhul... AK Parti yetkilileri zaman zaman konuşmalarında bu nazik meselenin kenarına geliyorlar ama, yeterli bir açıklama yapmadan işi geçiştiriyorlar. Neden acaba? Dün Genel Başkan Yardımcısı Mir Mehmet Fırat; zamanla bu durumun belki daha iyi anlaşılacağını ifade etmekle yetindi. Görünen o ki, İktidar Partisinin yetkilileri sanki bazı şeyleri açıklamakta sıkıntı çekiyorlar. Bazı kesimlerce bu durumun çok farklı değerlendirildiğini, hatta Erdoğan dışında kimsenin TCK Tasarısının geri çekilme sebebini bilinmediğine dair bir kanaatin yayılmakta olduğunu dünkü yazımızda belirtmiştik. Ancak aleyhteki bütün yayınlara, tartışmalar ve giderek büyüyen sun'i krize, evet altını çizerek belirtelim; sun'i krize rağmen AK Parti Yönetimi ve Hükümet, ketumluğunu ısrarla sürdürüyor. Umarız bu ketumiyetin sebebini çok uzak olmayan bir gelecekte ve doğru şekilde öğrenme şansımız olur! Ama bu arada eğer, yürütülen bazı tahminler doğru ise; Tayyip Erdoğan için, hem kendi partisinin mensuplarını, tabii özellikle milletvekili ve bakanları, kamuoyunu ve AB çevrelerini test etme, reaksiyonlarını sınama ve muhtemel reaksiyonları ölçme; böylelikle de ileride atacağı adımları hesaplama fırsatı doğdu... Gerçekten böyle bir düşünce var mıdır? Eğer bu kadar ince planlanmış bir politika takip ediliyorsa bile, beraberinde getirdiği riskler ve kayıplar iyi hesaplanamamış demektir. Düşününüz 22 ay boyunca; AB hedefini yakalamak için gece gündüz demeden müthiş bir tempo ile, üstelik zaman zaman "Vatanı satıyorlar!.." ithamlarına maruz kalacak kadar cesur adımlar atıp her türlü hazırlığı yapan bir iktidar, birden bire ve anlaşılmaz bir şekilde sanki AB'ye girmeyi istemiyormuş gibi bir pozisyonda görünüyor. Ve bu konumda kendisine yönelen müthiş tarruzlara karşı da etkili biçimde bir savunma yapmıyor, yapamıyor... Bu görüntü gerçekten şaşırtıcı. Üstü kapalı şekilde "Oyun içinde oyun var..." uyarısı ile bir şeyleri anlatmaya çalışan iktidar kanadı, en azından şu saate kadar meramını istediği gibi anlatabilmiş değil. AK Parti neyi ihsas etmek istiyorsa, bunu biraz daha anlaşılır tarzda yapmak durumunda. Aksi halde hiç beklenmeyen sıkıntılar baş gösteriverir! Bugün Brüksel'de yapılacak temaslardan sonra; eğer zina tartışmalarını bertaraf edip, tekrar bir ay önceki müsbet ortamı geri getirecek bir sonuç elde edilirse, hakikaten deneme- sınama ve yoklama stratejisi de başarıyla uygulanmış olacak. Aksini pek düşünmek istemiyoruz. Her şeye rağmen temennimiz, Erdoğan'ın bu çıkışının; daha doğrusu iktidarın TCK tasarısı konusundaki tavrının; riskleri iyi hesaplanarak uygulamaya konulmuş olmasıdır. Böylelikle bulanık suda ava çıkmış olanların da hevesleri kursağında bırakılmış olur. Sizler bu satırları okurken, muhtemelen yeni gelişmeler ve nihai duruma dair bazı işaretler belli olmuş olacak. Kanaatimiz, Türkiye'nin köşeye sıkıştırılmasına fırsat verilmeyeceği yönündedir. AB üyeliği elbette Türkiye için tek yol değildir. Türkiye Cumhuriyeti bir tek alternatife mahkum değildir. Ama "ulusal politika" olarak belirlenen ve istikbali için çok büyük avantajlar taşıyan bir alternatifi de herhalde heder edilecek değildir. Böyle bir şey zaten akıl kârı da değildir...