Dengeler altüst olmadan!..

A -
A +

Açıkça belli ki, birileri siyasi istikrarı bozmak için ülkeyi çeşitli yönlerden karıştırmakta ısrarlı... Aslında oynanmak istenen oyun geçmişte sahneye konulmuş olanlardan pek farklı değil. Yıl 1997, 28 Şubat Dönemini hatırlayın; Taksim'e cami meselesi, Başbakan'ın verdiği bir yemekte içki servisinin yapılıp yapılmadığı, haremlik-selamlık uygulamalar, halkın yaşam tarzını değiştirmeye yönelik dayatmaların olduğu yolundaki iddialar vs... Yıl 2005 hemen hemen aynı tezvirat!.. Bu defa Taksim yerine Göztepe Parkına cami tartışması, yine içki yasağına dair abartılı yayınlar, "ulema" sözünü olmadık yerlere çekmeler ve nihayet alt üst kimlik konusunda kafa karıştırıcı yaklaşımlar... Evet, belli ki, sahnelenmek istenen oyun için lojistik destek vermekte pek istekli medya, hep yaptığı şeyi bir kere daha tekrarlıyor. Yani pireyi deve, deveyi pire gibi gösterme becerisini doğrusu pek yaman uyguluyor! Sizce bir bakanın eşiyle birlikte yemek yiyip yememesi, ülkedeki siyasi rejimin değişimine dönük bir işaret taşır mı?! Yahut şöyle soralım; muhafazakâr ve kendi ölçülerinde dindar bir bayanın, içlerinde kendi eşi olsa dahi, bir düzineden fazla erkek topluluğu ile aynı masada yemek yememesi, o kadının ikinci sınıf insan muamelesi gördüğü anlamına gelir mi? Böyle bir olayı alt kimlik-üst kimlik sansasyonu ile neredeyse tam sayfa manşete taşıyan iri gazeteye göre demek ki oluyormuş!.. Bir noktanın altını kalın çizgilerle çizmek gerekiyor: Eğer malum mihraklar bu tırmandırmayı daha fazla sürdürürse, korkarız ki, zar zor kurulan siyasi ve ekonomik dengeler yeniden altüst olma tehlikesi ile yüz yüze gelebilir. Nitekim böyle bir niyet belirtisinin işaret fişeği bir dış yayın vasıtasıyla atılmış bulunuyor. Washington Times adlı Amerikan gazetesi, "ulema" sözünden dolayı askerlerin gizli bir yazı ile Başbakanı uyardığını ileri sürüyor. Daha önce de Türkiye için son derece rahatsız edici yorumlara yer veren gazete, bu iddiasına ciddiyet kazandırmak için, gizli yazıdan bazı diplomatların haberdar olma imkânı bulduğu şeklinde bir de açıklama yapıyor... Şu işe bakın! Demek ki belli bir hedef için düğmeye basılınca böyle oluyor! Her taraftan kafa karıştırıcı haberler, iddialar, suçlamalar, yalanlar-dolanlar pıtrak gibi fışkırıyor. Bu provokasyonlar karşısında hükümetin ve iktidar partisinin pasif ve sessiz kalması doğru olmaz. İktidar cenahı, "Her saçmalayana cevap yetiştirmek durumunda değiliz..." diye düşünebilir. Ama kendilerine yönelik suçlamaları cevapsız bırakmaları, bir taraftan bazı vatandaşların kafasını karıştırabilir, diğer yandan da "sükut ikrardan gelir" istismarını yapmaya hazır kesimlere fırsat verir. Dolayısıyla, iktidarın hem merkezî yönetim ve hem de yerel yönetimler bazında; ilk önce şu içki yasağı yaygaralarına açık ve doyurucu bir cevap vermesi bizce zaruridir. Öyle ya, Cumhuriyet Başsavcısının incelemesine konu olacak kadar tırmandırılan bu meselenin aslı nedir? Gerçekten anayasaya, kanunlara ve rejimin unsurlarına aykırı bir uygulama var mı, yok mu? Varsa niçin ve nasıl var? Yoksa kimler niçin bir kaşık suda fırtına koparıyorlar? Bu husus sadece ayaküstü demeçlerle geçiştirilemeyecek kadar ciddi boyutlara vardı. Yukarıda adı geçen Amerikan gazetesinin iddiasına göre, asker cenahından vaki olduğu ileri sürülen uyarının sebepleri arasında alkol yasağı ve Göztepe Parkına cami yapma konusu da yer alıyormuş... Bu içki meselesini belli medya organları bir maden ocağı gibi deşip duruyorlar. Şimdi de öğretmenevlerini işin içine soktular. Ülkemizde, bir kısım medyanın yardımı ile her zaman yok yere toplumu kutuplaşmaya itecek tartışmalar çıkarmak mümkün olmuştur. Hatırlayınız, yakın bir geçmişte, bir vilayetimizde öğretmenevini sevgilileriyle buluşma yeri yapmak isteyen uçuk kıyafetli bir kızcağız, kameralar eşliğinde epeyce gürültü-patırtı çıkarabilmişti!.. Ne oldu sahi? O olayın aslı-faslı gerçekten ne idi? Kim veya kimler o tezgahı düzenlemişti? Hem maksatları neydi? Türkiye demokratikleşme yolunda hayli mesafe almıştır. Bu doğru. Artık pek çok şey eskisi gibi değil. Bu da doğru. Ama görüldüğü üzere hâlâ daha kırılganlıklar da hüküm sürebiliyor. Kamuoyu yeterince bilgilendirilmediği zaman, olaylar yanlış ve ters istikametlere kolayla yönlendirilebiliyor. Tek başına İsviçre milli maçıyla birlikte meydana gelen olaylar bile bunun açık bir göstergesi... Yani Türkiye'ye zarar vermek isteyen odaklar, maalesef bu imkanı rahatlıkla bulabiliyorlar. Hatta bunu çoğu kere vatanseverlik kılıfına da sokabiliyorlar! Güya Türkiye için çalışıyorlar ama, nedense kazançlar hep başkalarının hesabına aktarılıyor. Bu kirli-çirkin oyunu bozabilmeliyiz. Dengelerin bir kere daha altüst olmasına imkan ve fırsat vermemeliyiz!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.