Denktaş ile bu iş zor...

A -
A +

İki günden beri Ankara'da Denktaş'ın soğuk rüzgârları esiyor!.. Kıbrıs meselesi bir tarafa, Denktaş bir tarafa gibi bir durum sözkonusu. Onbir ay önce, "Annan Planı"nı "ENOSİS" ile eşdeğer gören Sayın Denktaş, şimdilerde de aynı şeyi başka kelimelerle ifade ediyor. Şartlarda bir değişiklik olmadığına göre, başka türlü konuşması da mümkün değil. Denktaş'ın sadece Annan Planına değil, bütünüyle Kıbrıs meselesine bakışı ve Türkiye'nin yaklaşımına tavrı da başından beri ortada. Her seferinde Sayın Denktaş Türkiye'yi kontrpiyede bırakıyor! Oysa "Anavatan-yavru vatan" kavramından hareketle baktığınız zaman, bütün mü parçaya uyar, yoksa parça mı bütüne göre durumunu ayarlar? Halihazırdaki durum, Denktaş'ın herkesi peşinden sürüklediği gibi bir fotoğraf veriyor... Evet, şurası artık şüphe götürmeyecek derecede açıktır ki, Denktaş ile bu iş olmuyor, olamaz da! Kişisel olarak Denktaş'ın kendi açmazları da bu noktada çok büyük etken. Başından beri karşı çıktığı, teslimiyetçilik olarak nitelendirdiği, Kıbrıs'ın Yunanistan'a hediye edilmesidir gibi gördüğü Annan Planı'nı referans alıp bir çözüme ulaşmaya çalışmak, onun açısından kendi kendisini inkâr anlamına gelir. Böyle bir şeyi kolay kolay yapmayacağına göre, en iyisi Denktaş'ın görüşmecilikten çekilmesidir. Bunu yapamıyorsa, sembolik olarak konumunu muhafaza edip Mehmet Ali Talat'ın önünü açması en mantıklı yol gibi görünüyor. Bundan daha fazlasını Denktaş'tan beklemek, yani onun Türkiye Cumhuriyeti Devletinin benimsemiş olduğu politikaları artık kabul edeceğini düşünmek, çok büyük iyimserlik olur. Dış politika iyimserlikle yürütülemez. Mutlaka her ihtimali, en küçüğüne kadar bütün ayrıntıları tek tek değerlendirip tedbirini ve alternatif planlarını da hazırlamanız şarttır. Hükümetin de hareket tarzının bu olduğuna ve böyle olması gerektiğine inanıyoruz. Aksi halde, Erdoğan'ın Davos'ta Annan'a, Washington'da Bush'a söylediği ve yedi düvele de ilan ettiği bütün sözleri havada kalır. Her durumda Rum ve Yunan tarafının bir adım önünde olmak şöyle dursun, bir ay önceki konumun da fena halde gerisine düşeriz. Böyle bir şeye katiyyen izin verilemez. Çünkü, yeniden "masadan kaçan ve çözüm istemeyen taraf" pozisyonuna düşmek, Türkiye'nin AB ile entegrasyon planlarını da berhava eder. Bunun başka izahı yok. Sayın Denktaş, kırk yıldan beri bir numaralı yetkili ve sorumlu olarak Kıbrıs meselesi ile iç içe. Dolayısıyla bu dava ile ilgili her ayrıntıyı, virgülüne kadar da bilen kişi. O halde şimdi kalkıp 10 Şubat'a kadar hazırlanamayız, bu tarih çok erken gibi bahaneler ileri sürmesi ne kadar inandırıcı olur? O zaman sormazlar mı, siz bunca zamandır ne ile meşguldünüz? Aylardan beri bu kadar görüşme, gayret vs. hiç mi sizi ilgilendirmedi? Aslında bunları söylemeye bile gerek yok. Denktaş ve onun gibi düşünenlerin hesabı başka... Onları ne 1 Mayıs 2004, ne de Aralık 2004 ilgilendiriyor! Kıbrıs'ta çözümsüzlük ve dolayısıyla Avrupa Birliğine üyelik şansının bir kere daha ıskalanması onların esas hedefi olduğundan, bu son fırsatı ne pahasına olursa olsun değerlendirmek istiyorlar. Halkın yüzde sekseninin desteklediği ve "devlet politikası" olarak sürdürülen AB ile entegrasyon hedefine kilitlenmiş bir Türkiye, bunu sabote edecek girişimlere meydan vermemelidir. Bunu daha açık şöyle de ifade etmek mümkün; Hayır, Denktaş Türkiye'yi burnundan yakalayıp arkasından sürüklememelidir!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.