Denktaş'ın hayır kampanyası...

A -
A +

Kıbrıs konusunda referandum öncesi son adımlar da atılıyor. BM Genel Sekreteri'nin taraflardan istediği ve hazırlanan planın referanduma götürüleceğini taahhüt eden imzalar da dün Başbakan Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül tarafından atıldı. Söz konusu imzaları havi mektup bugün gönderilecek. Dün Başbakan AK Parti Grubunda Kıbrıs görüşmeleri hakkında bilgi verdi ve bu meselenin çözümsüzlüğe mahkum edilmesinin tarihî bir hata olacağını söyledi. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül de Meclis'te, Annan Planı hakkında detaylı bilgi verdi. Ve Türk tarafının elde ettiği kazanımları genel hatlarıyla bir bir saydı. Bu arada plan çerçevesinde arzu edilip de, şartlar gereği elde edilemeyen hususları da açık sözlülükle ifade etti. Aslında her şey ayan beyan ortada. Ancak Rauf Denktaş ve Türkiye'de onun gibi düşünenler, bütün bunları hâlâ yok sayıp statükonun devamından yana söylemlerini sürdürüyor. Bu çerçevede dün CHP adına Meclis'te söz alan Sayın Onur Öymen'in konuşması, doğrusunu söylemek gerekirse bende hayal kırıklığı meydana getirdi. Sayın Öymen, neredeyse Denktaş'tan da öteye bir tutuculukla meseleye yaklaştı ve Kıbrıs'ın verilmesinden filan söz etti. Bu kadar deneyimli bir diplomatın ortadaki belgelere rağmen; Kıbrıs'ın satılmasından veya verilmesinden bahsetmesi ancak ve ancak politik mülahaza ile olur!.. Bir diğer garip durum da, Sayın Denktaş'ın hayır kampanyasını Türkiye'de sürdürmesidir. Öyle ya, referanduma gidecek olan KKTC vatandaşları olduğu halde, niçin hayır kampanyası anavatanda yürütülüyor? Yoksa Sayın Denktaş Ada'da artık etkili olamayacağını mı düşünüyor? Bu noktada kullandığı yöntem de çok tartışmalı. Sayın Denktaş bu meselenin siyasi sorumluluğunu taşıyan hükümetten ziyade, Cumhurbaşkanı ve askerî kanatla diyalog içinde... New York sürecinin başlamasından önce de aynı tavrı sergilemişti. Doğrusu bu yadırganacak bir durum. Mesela Papadopolus gidip Atina'da veya Selanik'te hayır kampanyası yapıyor mu? Demek ki, artık bazı noktaları temelinden sorgulamak gerekiyor. 1974'ten beri devam eden bir konuyu, sanki son bir-iki aylık mesele imiş gibi, zaman darlığından bahsetmek, Annan Planının büyük kısmı teknik detaylar olan 9 bin sayfalık eklerinin uzunluğundan ve halkın bunları bilmemesinden söz etmek, açıkçası ipe un sermektir ki, Denktaş bunu hep yaptı. Ve bunu yaptığı içindir ki, bugün en fazla kaygı ile karşıladığı o meşhur derogasyonların (istisnaların birincil hukuk haline gelmesi) kolaylıkla kalıcı hale gelmesinin mümkün olduğu, Aralık 2002 tarihinde, masaya oturmayıp fırsatı kaçırmıştır. Ama kendisinin buradaki kusurunu, her daim "Annan Planı intihardır..." sloganı ile kamufle ediyor. Şurası kesin; Denktaş bile bile hâlâ 1960'ların şartlarına göre konuşuyor ve ne Kıbrıs'ın ne de Türkiye'nin Avrupa Birliğine üye olma durumunu göz önüne almıyor!.. O zaman durup bir kere daha düşünmek gerekiyor; acaba Sayın Denktaş bunu niçin yapıyor? Gerçekten merak edilen bir husus. Planın detayları önemli ölçüde kamuoyuna mal olmuş durumda. Ancak uzmanların anlayabileceği teknik detayları bahane ederek halkın bilmediği bir anlaşma hakkında karar vereceğini iddia etmek doğru değildir. Gerçekçilik de değildir. 17 gün sonra ortaya çıkacak halk kararı, elbette düğümü çözecektir ama, referandum gününe kadar da olsa, zihinleri çelmeye çalışmak, fikirleri bulandırmaya gayret etmek kime ne getirecek? Bu noktada CHP sözcüsünün yaşlı politikacıların arkasına sığınma ihtiyacı duyması da, doğrusu anlaşılır gibi değil. Özetlersek, Denktaş'ın Türkiye'deki hayır kampanyası da, CHP'nin muhalefeti de, realiteye uymuyor. Dolayısıyla bu politikalar tutmaz, tutmayacaktır...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.