Geçen hafta bugün, Ulucanlar Cezaevinden tahliye olduktan sonra; Leyla Zana, DEHAP Genel Merkezi'nde yaptığı açıklamada çok olumlu mesajlar vermişti. Bu mesajların toplumun geniş bir kesiminde beklenen yankıyı yaptığını da belirtmek gerekiyor... DEP eski milletvekillerinin; hapishanede geçen dokuz buçuk yıllık zamanda gerekli durum muhakemesini yaptıkları ve bundan böyle, ülkenin geçmiştekine benzer sıkıntılar yaşamaması için onların da katkıda bulunacağı istikametinde bir müsbet kanaat da oluşmaya başlamıştı. Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül ile gerçekleşen görüşme de bu kanaati pekiştirir gibi olmuştu... Ancak daha sonra ne olduysa, olumlu hava birden bire değişti ve kasvetli bir hal aldı. Diyarbakır Mitinginde Leyla Zana ve Hatip Dicle'nin yaptığı konuşmalar, ipi germeye başladı. Dicle, teröristbaşı Öcalan'ı "Barışın Mimarı (!)" yapmaya kalkıştı. DEHAP Genel Başkanı Tuncer Bakırhan'ın; "Hükümet ve Kongra-Gel'e eşit mesafedeyiz..." türünden yaptığı tuhaf açıklama, zihinleri hepten karıştırdı. Ne oluyor? Ne yapmak istiyorlar? Evinde terörist barındırdığı için mahkum olan Orhan Doğan, eski havasında devam eden bir üslupla Erdoğan ve hükümete suçlamalarda bulunuyor. "Dağdakilerin kefiliyiz..." diyor. Şimdi şu işe bakın; Bir taraftan Öcalan; "Hatip Dicle ve Leyla Zana benim temsilcilerimdir..." diyor. Zana'yı AB ve ABD için, Dicle'yi de yurtiçi çalışmalar için görevlendiriyor. Tam bu sıralarda Doğu ve Güneydoğu'da terör hareketleri başlıyor. Güvenlik görevlileri şehit ediliyor. İnsanlarımız ister istemez tedirgin oluyor. Nereye gidiyoruz? Artık geçmişte kaldığını zannettiğimiz, o korkunç film yeni baştan mı başlıyor?! Şimdi şunu açıkça ifade etmek gerekiyor; Bugüne kadar, bilerek veya bilmeyerek birtakım odakların tahrik ve teşviki ile gayri kanuni yollara sapanlar, teröre bulaşanlar; çıkmaz yolda olduklarını eğer hâlâ anlayamamışlarsa çok yazık. Hak aramayı, siyaset yapmayı, meşru zeminler yerine; terörle, kanunsuzlukla, halkın istemediği ve tasvip etmediği tarzda sürdürmek isteyenler, artık aklını başlarına devşirmelidir. Zira en başta haklarını savunduklarını iddia ettikleri kitlelere büyük kötülük ediyorlar. Besbelli Diyarbakır halkı da, Mardin halkı da, diğerleri de; son günlerde yanıbaşlarında olup bitenlerden çok ürkmüş vaziyette. Kimsenin halkın huzurunu kaçırmaya hakkı yok. DEHAP bu ülkenin kanunları çerçevesinde siyaset yapıyorsa, sadece bir bölgenin değil, bütün Türkiye'nin meseleleri ile ilgilenmelidir. Fakirlik sadece Diyarbakır, Siirt ve Şırnak'ta yok. Aynı şekilde Kastamonu'da, Çankırı'da ve Yozgat'ta da fakirlik var. Ve eğer DEP eski milletvekilleri bu ülkeye ve halkına yararlı olmak istiyorlarsa, ABD'nin de, AB'nin de "terörist örgüt" olduğunu tescil ettiği PKK-KADEK veya KONGRA-GEL ismi altındaki bölücü örgütle, onun elebaşıyla ilişkisini kesmelidir. Öcalan'ın talimatıyla hareket etmek onlara belki örgüt nezdinde bir yer açar ama, halkın nazarında bir itibar kazandırmaz. Bilinmelidir ki, halkımız hangi siyasi görüşte olursa olsun, ülke huzurunu bozacak davranış biçimlerine destek vermeyecektir. Geçmişte de vermedi. DEP eski milletvekilleri, bunu en iyi bilebilecek durumda olan kişilerdir. İnsan hakları, kültürel haklar, siyasi haklar... Yani bu ülkenin bütün vatandaşlarının sahip olması gereken hakların sağlanması istikametinde; hep beraber, el birliği ile çalışalım. İş birliği, güç birliği yapalım. Ama haksız ve kanunsuz yollardan bir yere varamayacağımızı unutmayalım. Aman ha, dikkat!..