İzmir'de dün dört saat içinde üç tane orta büyüklükte (5.7, 5.9 ve 5.6) depremin vukua gelmesi, bu ilimizdeki vatandaşların büyük panik yaşamalarına yol açtı. Bu satırların yazıldığı saatlerde ajanslardan akan haberlere göre, otuzdan fazla kişi, panik sebebiyle yaralandığından hastanelerde tedavi altına alınmıştı. Bunların bir kısmı, sarsıntı ile birlikte korkuya kapılarak kendilerini, balkonlardan pencerelerden atmıştı... 1999'daki Gölcük depreminden sonra ülkemizde, genel bir deprem tedirginliği ve korkusu yaşanıyor. En ufak bir sarsıntıda bile, insanlar panikleyerek sokaklara dökülmekte, bu arada telaşla kendisini yüksek yerlerden atan veya kapalı yerlerden kaçmaya çalışırken sağa sola çarpıp yaralanan vatandaşların sayısı da hayli kabarık. Büyük afetlerin yıkım şiddetini ve onun sonuçlarını gören insanların; telaşlanması, paniğe ve korkuya kapılması bir dereceye kadar tabii ve normaldir. Ancak bütün ikazlara rağmen ve son yıllarda kısmen de olsa depreme karşı daha bilinçli hareket etmeye yönelik eğitim faaliyetlerinin de yürütülmesine karşılık, insanlarımızda bilinçli davranış açısından pek iyileşme görülemiyor maalesef!.. Habervitrini isimli internet sitesinin başlığı, İzmirde dün yaşanan durumu çarpıcı şekilde ortaya koyuyordu: "İzmir'i deprem değil, korkusu vurdu!.." "Korkunun ecele faydası yok..." gerçeğine rağmen, hiçbirimiz korkudan masun değiliz. İnsanlar ne kadar soğukkanlı olursa olsun, fevkalade hadiseler karşısında mutlaka az veya çok korkuya kapılıyor. Ancak korkunun şiddet derecesine paralel olarak, insanların hal ve hareketleri, şuurlu olma veya olmama sonuçlarını doğuruyor. Altı yıl önce Türkiye'yi çok derinden etkileyen Gölcük Depremi'nin etkisi, görülüyor ki hâlâ daha ülkemizde devam ediyor. Son olarak dün İzmir'de yaşananlar bunun açık bir yansıması. Bu noktada ülke olarak, depreme karşı çeşitli yönlerden hazırlık yapılırken, öyle anlaşılıyor ki en başta insanların psikolojik yönden hazırlanması için eğitime ağırlık verme zaruretiyle karşı karşıyayız. Bu mesele aslında sadece depremle de sınırlı değil. Hemen çok taze olan bir olaydan örnek vermek gerekirse; "Kuş Gribi" de gereğinden çok çok fazla ölçüde toplumu paniğe ve tedirginliğe sevk edebilmiştir. Uzmanların ve diğer yetkililerin bütün açıklamalarına rağmen, toplum genel olarak yersiz bir korkunun etkisine girmiştir. Belki bunda medyanın da olumsuz açıdan katkısını unutmamak gerekiyor!.. Düşününüz, tam da iftar vakti insanlar yemek yerken veya onun öncesinde sofrayı hazırlarken, muhabirlerin heyecanlı ve telaşlı sesleriyle; yerli-yersiz, bazen de eksik ve yanlış bilgilerle ama tekrar tekrar ve onlarca kanaldan verilmesi çoluk-çocuk, ana-baba ve diğer fertleri ne kadar endişeye, tereddüde sevk eder! Ama Türkiye'de bunu bütün hızıyla yaşamaya devam ediyoruz. Deprem konusunda bu kadar tedirginliğin yaşanmasının sebeplerinden biri de, bize göre yine medyanın gereken hassasiyet süzgecinden geçmemiş yayınlarıdır. Maalesef bir dönem "deprem uzmanları"nın kanal kanal dolaşarak sürdürdüğü tuhaf tartışma biçimleri bile, insanların kafasını karıştırdı. Nitekim bu tartışmaların rant kavgalarına çanak tuttuğu iddiaları da ciddi biçimde gündeme geldi. Halbuki böyle önemli hadiseler karşısında, konunun uzmanlarının da, kamuyu bilgilendirme görevi yapan medyanın da son derece dikkatli davranması ve insanları yanlış yönlendirecek sonuçların meydana gelmesine sebebiyet vermemesi şart ve elzemdir. Burada topluma karşı sorumluluk duygusu söz konusudur. Acaba meslek ve vazifelerimize göre, bu sorumluluğu ne kadar gösteriyoruz? İzmir'deki depremlerden sonra yaşanan tabloya bakarak, elimizi şakağımıza koyup tekrar düşünmeliyiz. Ülke olarak gelişme ve ilerleme iddiamızı devam ettirebilmek için, böyle olağanüstü durumlarda verdiğimiz toplumsal tepkileri gelişmiş ülkelerle kıyaslamak durumundayız. Mesela sık sık televizyonlardan izlediğimiz; Japonların deprem karşısında gösterdikleri tepkileri değerlendirmeliyiz. "Deprem Dede" ismi verilen Prof. Ahmet Mete Işıkara'nın; "Depremle yaşamayı öğrenmeliyiz!.." sözü bir kulağımızdan girip ötekinden çıkıverdi. Ama Türkiye'nin deprem kuşağı üzerinde yer alıyor olması, bu gerçeği bize sık sık hatırlatıyor. O halde artık işi ciddiye alalım ve gereğini yapmaya çalışalım. Daha fazla kişi kendisini pencereden atmadan!..