Dünyadaki bütün devletlerin "Derin" bir kısmı veya bölümü olsa gerek... "Derin" kavramına yüklenen mana zamana ve zemine göre değişebiliyor. 28 Şubat'tan bu tarafa çok sık kullanılmaya başlanan bu ifade, son günlerde Sabah Gazetesi'nden Yavuz Donat'ın Süleyman Demirel ile yaptığı mülakat sebebiyle, yeniden fazlaca tartışılır oldu. Nitekim Kenan Evren'in de bu tartışmaya katılmasıyla öyle anlaşılıyor ki; önümüzdeki günlerde konu alevlenecek... Dünkü Sabah'ın manşeti hayli dikkat çekici idi; "12 Eylül Derin Devletin İşidir..." Hay-daa... Al sana yepyeni bir düşünce harmanı. Savur savurabildiğin kadar. Epeyce toz kalkacak demektir!.. Ama tartışmaların sonunda ne kadar dane kalacaktır? Zira bizde meseleler yalnızca tartışmış olmak için tartışılır. Yani en ciddi konular bile sadece tartışılmış olur o kadar. Tartışmaya katılanlar ya kasıtlı olarak derine girmezler, ya açık konuşmayıp satır aralarında mesaj vermeyi tercih ederler. Bazıları da meselelere vakıf olmadıkları halde tartışmaya katılırlar ama, hep sığ kalırlar. Yani söyledikleri ya zaten bilinen şeylerdir, yahut da konunun esasına taallük etmeyen basit bilgilerdir... Başka memleketlerde bu gibi konular masaya yatırıldığı vakit, sonuçta insanlar aydınlanıp bilgi sahibi olurlar. Bizde ise çoğu kere kafalar karışır. Vatandaş bildiklerinin sıhhatinden de şüphe duymaya başlar. Hep sığ tartışmalar yüzünden... Tartışmlarda fikir yerine slogan hakim olunca, ideolojik sapmalar objektivitenin yerini alır. Derin Devlet kavramını ele alacak olursak mesela; herkes kendine göre bir mana yükler ve hep istediği istikamete çekmeye çalışır. Süleyman Demirel, 28 Şubat döneminde, "Devlet bazen rutinin dışına çıkar..." diyerek hukuk dışı uygulamalara meşruiyyet zemini açmaya çalışıyordu. Bugünkü konuşmlarını o zaman yapsaydı, herhalde Derin Devleti epeyce farklı anlatacaktı. Ama bugün başka türlü izahlarda bulunuyor. Sahi Demirel niye bu kadar teferruatlı şekilde Derin Devleti anlatıyor acaba? Soruyu şöyle de sorabiliriz; durup dururken bu (Derin Mesele) niye bu kadar aktüel hale geldi? Siyaset Bilimi uzmanları aslında bu hususu iyice irdelemelidir. Derin Devleti kimler tartışmalı, nasıl tartışmalı? Başka memleketlerde bu tartışmalar nasıl cereyan ediyor? Oralarda Derin Devlet'in iştigal konuları nelerdir acaba? Mesela bu iştigal konuları arasında içerdeki gelişmler mi, yoksa dış meseleler mi daha çok yer işgal eder? Oralarda da Derin Devlet çokça derin olmayan işlerle uğraşır mı? Kendisini "Derin" olarak tanımlayan unsurlar, meşruiyyet sınırları dışına taştığında, hesap verme durumları sözkonusu olur mu? Yani hesap soran bir mekanizma devreye girer mi? Yoksa bunlar tamamen la yüs'el midir? Belki de esas tartışılması gereken nokta bu olmalı. Yani işin püf noktası burası. Zira kim derin devlet kim değil tartışmasının pratikte pek bir yararı olmuyor. Kimin "Derin" olup olmadığından ziyade, bunların ne yaptığı ve yaptıklarının hukuk devletindeki yeri önemli. Kenan Evren 25 yıl sonra Derin Devlet ile ligili bir olguyu itiraf ediyor olabilir. Bu itirafı yapmasa da olur. Ama aklı başındaki herkes, 25 seneden beri şu sorunun cevabını arıyor: 11 Eylül günü tavan yapan anarşi ve terör nasıl oldu da bir gün sonra birden bire bıçak gibi kesildi?!. Bu soruyu Demirel de geçmişte çok sormamış mıydı? 28 Şubut'ta "Derine inip her şeyi incelediğini" söyleyen Sayın Demirel acaba hazır bu işi yaparken, o günlere uzanma ihtiyacı duymadı mı? Dedik ya, Türkiye'de tartışmalar hep sığ olur!.. Demirel, Menderes'i kendisini ve Erdoğan'ı "JAKOBEN" olarak tanımlıyor. Yani sözlük anlamıyla kısaca tepeden inmeci... Bu nasıl tepeden inmecilik?! Menderes 27 Mayıs darbesi ile, Demirel 12 Mart muhtırası ve 12 Eylül Darbesi ile devrildi... Yani milletin seçtikleri, tepeden inme usulle indirildi!.. Neyse ki, dünya çok değişti de, artık darbeler devri kapandı. Hem zaten Erdoğan Demirel'in kast ettiği manada jakoben olmadığını da açıkladı.