Devlet, millet, hukuk, demokrasi vs...

A -
A +

Süleyman Demirel, Türkiye'nin yaşayan en tecrübeli politikacılarından biridir. Son kırk yılda ülke siyasetinin daima başrolünde oynadı. İktidarda, muhalefette, kendi tabiriyle menfada (yasaklı olduğu dönem) iken, daima söyledikleriyle ve yaptıklarıyla ilgi odağı olan bir isim. "Bir bilen" ve "akil adam" gibi pek çok sıfatları da bulunan Sayın Demirel; mühendis olmasına rağmen, özellikle Anayasa hukuku yorumlarında, değme hukukçulara taş çıkartır!.. Neredeyse bütün konuşmalarında anayasa(lar)ın birkaç hükmüne işaret eder, oralara atıflarda bulunur. Bugüne kadar Demirel'den başka, gömleğinin iç cebinde anayasa kitapçığı taşıyan bir başka politikacı varsa bile, ben otuz yıla yakın gazetecilik hayatımda şahsen görmedim... Mühendis Demirel, hukuk konusundaki geniş hamulesine rağmen, söylemlerinde ve eylemlerinde içine düştüğü çelişki ve artık ismiyle ayrılmaz bir bütün gibi algılanan "Dün dündür, bugün bugündür" Mantığı sebebiyle, özellikle Cumhurbaşkanı olduğu dönemden bu tarafa, kendi beyan ve davranışlarına karşı ciddi kuşkuların, soru işaretlerinin söz konusu olduğunun da çok iyi farkındadır elbet! Bunun en baş sebebi, her devir ve her durum için kendince bir bahane bulmuş olmasıdır. 12 Mart Muhtırasına karşı pasif kalmasını eleştirenlere; "Ne yani, milletvekillerinin beline tabanca mı taksaydım?!" gibi bir savunma yapmıştı. 12 Eylül İhtilalinden sonra da, "Türkiye'nin başka ordusu yok..." şeklinde bir izah getirmişti. Susurluk skandalı patladığında; "Devlet bazen rutin dışına çıkar..." diyerek herkesi şaşkınlığa düşüren bir yorum yapmıştı. Ve o zamana kadar değilse bile, o tarihten sonra demokrasinin korunması noktasında, "Demokrat Demirel"in samimiyeti ciddi hasar görmüştü. Nitekim bu tarihten sonra siyaseti derinden etkilemeye başlayan 28 Şubat sürecinin bizzat planlayıcısı ve yönlendiricisi olduğu konusunda, hâlâ daha geniş bir kesimin devam eden kanaati var!.. Bugüne gelebilmek için bu özet girişi yapmak zorunda idim. Çünkü geçmişte nelerin olup bittiğini unutmuş olanların veya yaşı gereği o günleri bilmeyenlerin buna ihtiyacı var. Gelelim bugüne... Bir süreden beri Sayın Demirel, kendisine çok yakın bir gazeteci olan, Sabah Gazetesi Yazarı Yavuz Donat'a önemli açıklamalar yapıyor. Önce Dokuzuncu Cumhurbaşkanı sıfatıyla, Türkiye'de "Derin Devlet"in iddia veya hayal değil, mevcut bir gerçek olduğunu söyledi. Ve tabii söyledikleri geniş yankı uyandırdı. Aradan epey bir müddet geçtikten sonra, birkaç hafta evvel; bu defa darbe ve ihtilallere hukuki zemin hazırlayan, TSK İç Hizmet Kanunu'nun, Cumhuriyeti koruyup-kollama görevini amir 35. maddesinin kaldırılması gerektiğini aynı yazara açıkladı. Tabii bu sözler de yine geniş yankı buldu. İyi de neden şimdi? Herkes haklı olarak merak ediyor; Süleyman Demirel ne yapmak istiyor? Yeniden siyasete dönmek için kendisine meydan mı açmaya çalışıyor? Yoksa bir süreden beri devletin mali kurumlarıyla başı derde girmiş olan yeğenlerinin ve kardeşlerinin düştüğü müşkül durumu, dolayısıyla Demirel soyadının üzerine düşen gölgeleri bertaraf etmeye yönelik manevralar mı? Yoksa ailenin üzerine gelmeye çalışan bazı kesimlere gözdağı verme gayreti mi? Yahut tam tersine aileye destek vermesini beklediği çevrelere mesajlar mı? Yoksa bunların tümü birden mi? Öyle ya, Sayın Demirel gibi bir kurt politikacı; herkesin "Artık Türkiye'de darbe de, ihtilal de olamaz..." dediği bir zamanda, niye kalkıp 35. maddenin kaldırılmasını istesin veya derin devletin varlığını ifşa etsin?! İster istemez insanlar bu sözlerin altında bir şeyler arıyor. Bu aslında öküzün altında buzağı aramak da değildir. Çünkü o sözleri söyleyen kişinin ülkenin siyasi geçmişindeki önem ve ağırlığı haklı olarak bu kuşkuları beraberinde getiriyor. Soruyu tekrarlayalım; Neden şimdi ve niçin bu ifşaat? Sayın Demirel bu sorulara kendince cevap veriyor; "Benim hiçbir hesabım yok... Ben devletin güçlenmesini istiyorum.." diyor. Gerçekten sadece bu kadar mı? Şahsen ben de merak ediyorum!.. Demirel konuşmaya devam ediyor ve ağzından adeta bal damlıyor; Diyor ki: "Rejimin adı demokrasi ise, en büyük irade millet iradesidir. Rejim birisinin himayesinde değil. Anayasa'da, TSK dahil kimseye rejimi koruma ve kollama görevi verilmiyor. Siyasete giren silahlı kuvvetler yıpranıyor..." Yıllardır milletin ekseriyetinin söylemeye çalıştığı ve söyleyeni alkışlayıp desteklediği şeyler bunlar. Ancak böyle söylemeyen ve böyle inanmayanların da hâlâ sesi gür çıkıyor! Bakalım onlar da bu sevdadan vazgeçecek mi? Neyse ben gene yukarıdaki soruyu tekrarlayarak noktayı koyayım; Sahi Demirel niye şimdilerde böyle konuşma gereği duydu, duyuyor?!.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.