Suriye'nin keşif uçağımızı düşürmesiyle ilgili gelişmeler, medyada her zamanki gibi doğru ve yanlış ayırımı yeterince yapılmadan işleniyor. Askerliğini kısa dönem veya muhtemelen bedelli olarak yapıp kışla ile yolu kesişmemiş olanlar dahi, ekranlarda hava generali edalarında yorum yapıyorlar... Hâl böyle olunca, akıl ve mantık sınırlarını zorlayan mebzul miktarda yorum ve komplo teorisi de, vatandaşın zihnini tasallut altına alıyor!.. Oysa gelişmeler başka türlü cereyan ediyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, her ciddi hadise gibi, bu hadiseyi de bütün yönleriyle, uluslararası hukuk ve diplomasi kuralları içinde ele alıp gereğini yapıyor. Nitekim bunun yansımaları da peş peşe gelmeye başladı. Halkına karşı yürüttüğü baskı ve katliamdan dolayı, büyük töhmet altında bulunan Suriye rejimi, daha da yalnızlaşacaktır. Düşürülen uçak bizim uçağımız, ama bu hukuksuz eylemden dolayı, Suriye rejimine karşı dünyanın her tarafından tepki yükseliyor. Avrupa Birliği Dışişleri Bakanları ve İslâm İşbirliği Teşkilatı İcra Komitesinin toplantılarından, Suriye'ye gelen kınama kararları bu cümledendir. Dışişleri Bakanlığımız, şu ana kadar uluslararası zeminde, gerekli resmî bilgilendirmeyi başarılı şekilde yapmış durumda. Gerek Sayın Davutoğlu'nun bizzat yaptığı temaslar, gerekse teşkilatın yabancı misyon temsilcilerine dönük bireysel ve toplu bilgilendirmeleri neticesinde, şu çok önemli noktalar, muhataplar tarafından doğru olarak algılanmış bulunuyor. Birincisi, uçağımız uluslararası hava sahasında düşürülmüştür. İkincisi, Suriye'nin "Uçağın Türkiye'ye ait olduğunu düşürdükten sonra anladık..." şeklindeki, savunmaya dönük açıklamasının gerçekle bağdaşmadığı, Türkiye'nin elindeki bilgi ve belgelerle kanıtlanabilir durumda. Radar görüntüleri ve Suriyeli görevlilerce yapılan telsiz konuşmalarının muhtevası, bu konuda karşı tarafın yalanlarını net biçimde ortaya koyuyor. İşte işin püf noktası burası... Hadisenin duyulmasının hemen ardından, hükümet ve askerî cenaha karşı, "Niçin bilgi verilmiyor?" denilerek yapılan hücumların anlamsızlığı da böylece anlaşılıyor. Olayın bütün teferruatı öğrenilmeden, acele bir açıklama niye yapılsın ki? Hem bu telaş niye? Gerekli bütün tespitler yapılmadan, her şey zabt-u rapt altına alınmadan yapılacak resmî açıklamaların, kendi kendimizi bağlamak anlamına geleceğini, o 'sivil kurmaylar' bilmiyor mu acaba? Bu konuda dört günden beri, medyada yazılıp çizilen ve konuşulan şeyler, hakikaten evlere şenlik! Neyse ki, olaylar onların öngördüğü biçimde gelişmiyor... Suriye, gidişatın nerelere varabileceğini kestirerek, tansiyonu düşürmeye, bu arada can havliyle karşı hamleler yapmaya teşebbüs ediyor. "Türkiye olayı tırmandırıyor..." türünden beyanlar, bunun ifadesi. Ama nafile... Suriye rejimi, her ne suretle ve her ne niyetle yapmış olursa olsun, bu olaydan dolayı kaybeden taraf olacaktır. Şimdiye kadar halkına karşı yaptığı zulümde, kendisini arkalayan devletler dahi, bu konuda beklediği desteği vermeyecek, veremeyecek! Bugün NATO Daimi Komitesinden çıkacak sonuç ile Başbakan Erdoğan'ın AK Parti Grubundaki konuşmasında vereceği mesajlar, gelişmelerin seyri hakkında önemli ipuçları taşıyor olacak.