Seçimlere kırk günden de az bir süre kaldı. Vaki olabilecek itiraz, çekilme, vs. dışında adayların tamamı aşağı yukarı belli oldu. Normal şartlarda artık adayların plan ve projeleriyle seçmen karşısına çıkıp, vizyonunu ortaya koyması; tabir yerinde ise rüştünü ispatlaması gerekir değil mi? Peki binlerce adayın kaçta kaçı bu şekilde bir seçim çalışması yapıyor?!. Plan-proje pek fazla konuşulmuyor ama, yolsuzluk suçlamaları, rant, kayırma, komisyonculuk vs. iddiaları gırla gidiyor. Bazı partiler, mesela ana muhalefet partisi, seçim stratejisini âdeta bunun üzerine kurmuş... Genel Başkanından Saymanına, Grup Başkan Vekilinden Belediye Başkan Adayına kadar herkes, yolsuzluk dosyaları peşinde. Son olarak Türkiye'nin en büyük belediyesini, yani İstanbul Büyükşehir'i yönetmeye talip olmuş olan Kemal Kılıçdaroğlu, bazı şahıslarla dosya pazarlığı yaparken görüntülenmiş. Yakında işin kokusu çıkar. Yalnız son günlerde Kılıçdaroğlu ve yakınları ile ilgili olarak da çok sayıda iddia sükun etmeye başladı. Kılıçdaroğlu'nun ikiz kardeşi, oğlu ve özellikle SSK Genel Müdürlüğü dönemine ait ihalesiz verilen ve eskalasyonu uçuk rakamlara varan işlerle ilgili... Bir de SSK'yı kârla devralıp, altı yıl boyunca ciddi zararlardan sonra devreden, Kılıçdaroğlu imajı var. SSK'yı böyle yöneten biri, İBB'yi nasıl yönetir? Bu konuda çok ciddi kuşkular var. Giderek bu kuşkular büyüyor. Kılıçdaroğlu'nun kendisine farklılık bahşetmek üzere, sermaye yaptığı "dürüstlük" kriteri, gün be gün aşınıyor! Bir kısım medyanın parlatmasıyla, bazı AK Parti milletvekilleri ve Melih Gökçek'le girdiği polemiklerin galibi ilan edilen Kılıçdaroğlu; daha sonra herhalde biraz da boş bulunarak, pek dürüstçe olmayan taktiklerini (yem atmak vs...) kısmen fâş etti. Ardından ileri sürdüğü iddialar doğru çıkmayınca, hatta belgelerle aksi ispatlanınca, muhataplarından özür de dilemedi. Peki hile yapmak veya doğru olmayan isnatlarda bulunmak dürüstlük kavramı ile bağdaşır mıydı? CHP bütün mesaisini yolsuzluk iddialarına hasretmiş görünüyor ama, bu sanki daha çok kendi aleyhine tecelli ediyor!.. Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Sevigen ile ilgili iddia ve suçlamalar, giderek parti içinde de reaksiyona yol açıyor. Bakalım Sayın Baykal'ın tavrı ne olacak? Diğer taraftan Baykal'ın grup kürsüsünden iktidara doğru salladığı Deniz Feneri ile ilgili dosya, galiba Türkiye ile Almanya arasında diplomatik mesele de olacak... CHP Milletvekili Ali Kılıç'ın nasıl ve hangi yollardan ele geçirildiği henüz bilinmeyen "çakma" dosya ile hükümete yüklenen Baykal, aslında Adalet Bakanının da belirttiği gibi; devletler arasında dosya alışverişinin hangi kanallardan yapılabileceğini, eski bir dışişleri bakanı olarak en bilebilecek kişilerden biridir. Fakat nedense Baykal, devletlerarası bir ilişkiyi iç siyasette kullanmaktan kaçınmıyor. Bakalım 29 Mart günü nasıl bir sonuç alacak...