Don Kişot Aydın(lar)...

A -
A +

Türk milletinin en az iki asırlık bir "münevver-aydın-entelektüel" problemi vardır!.. Zira iki yüz yıldan beri, eğitim sistemindeki dramatik değişim ve akabinde gelen siyasal ve kültürel dönüşümlerle başlayan süreçte, aydın denilen zümre, halkın geneli ile keskin biçimde zıtlaşmaya devam etmiştir. Bunlar, öncelikle aldıkları eğitimin de sonucu olarak, düşünce ve inanç durumları; yaşam biçimleri, ideal ve hayalleri, zaaf ve özentileri sebebiyle; toplumun değerlerinden habersiz kalma, zamanla bu değerlere yabancılaşma ve düşman olma durumuna düçar olmuştur... Egoları şişik olduğu için, aydınlar her zaman kendilerini doğru ve halkı yanlış yolda göre gelmiştir. Eh, buna binaen herkesin onlara uyma yahut onları tasdik etme mecburiyeti vardır! Bu düşünce ve tasavvur, kimi aydınlarda zamanla saplantı hâline gelmiş ve âdeta, okuduğu şövalye hikâyelerine takıntılı hale gelen, Cervantes'in meşhur roman kahramanı Don Kişot'un durumuna düşmüşlerdir... Hayalinde kurguladığı tehlikelerle, bu arada yel değirmenleriyle savaşan; her seferinde dayak yiyip mağlup duruma düşen Don Kişot, romandaki kurguya göre sonunda pes eder. Ama modern Don Kişotların bırakın pes etmeyi, bariz hakikatleri kabule yanaşmak gibi bir kabiliyetleri de yok. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, yapı denetimine dair hazırlamakta olduğu bir kanun taslağında şöyle bir düzenleme öngörmüş: Düğün salonu, gazino gibi eğlence yapılarında, sinema. tiyatro, müze, kütüphane gibi kültürel binalarda, sağlık ve kamu hizmeti binalarında; liman, gar gibi ulaşım yapı ve tesislerinde, otel ve yurt binalarında çalışanların ve müşterilerin ihtiyaçlarını karşılaması amacıyla kreş, ibadet yeri ve oyun alanı yapılır... Vay sen misin bu düzenlemeyi getirmek isteyen! Don Kişotlar başladılar yel değirmenleriyle savaşmaya! Onlara göre, hükümet her opera salonunun yanına bir mescit açmak istiyormuş. Akıllara ziyan öyle şeyler yazılıyor ki... Şimdiye dek hep yaptıkları üzere, meseleleri çarpıtarak ele alıyorlar. Burada söz konusu olan, sadece tiyatroların yanına mescit açmak değil bir kere. Bütün umumi mekânlar için düşünülen bir uygulamadan bahsediyoruz. Diğer taraftan tiyatro ve sinemaya giden insanların namaz kılmayacağını düşünebilmek, tiyatro vb. kültürel veya eğlence mekânlarında ibadet yeri bulunmasını kabul edememek, gerçekten hastalıklı bir zihniyetin yansıması! 19. asırda başlayan pozitivist, materyalist ve ateist tasallut, bu memlekette "aydın" denen zümre (o zamanki adı münevver) üzerinden büyük siyasi ve sosyal yıkımlara yol açtı. Bugün de, ateist olduğunu söyleyen bazı kalemşorlar; bir taraftan dine inanmadıklarını tekrarlıyor, öbür taraftan da dinî konularda halka (üstelik bilhassa dindarlara!..) nasihat vermeye kalkışıyorlar. Tabii komik duruma düşüyorlar! Şayet, "aydınların namusu", "aydınların sorumluluğu" gibi kavramların içi boş değilse, her şeyden önce toplumsal meselelerin objektif ve bilimsel şekilde ele alınıp irdelenmesi gerekir. Kişisel saplantılar ve takıntılar yerine, olgular ve gerçekler tartışılmalıdır. Yani tiyatro veya opera, sadece Don Giovanni veya Kuğu Gölü Balesinden ibaret değildir. Don Kişotluğa da hiç gerek yok!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.